Bireylerin cinsel isteği değişebilen, artıp azalabilen bir spektrum üzerinden değerlendiriliyor. Bu spektrumda cinsel isteğin azlığı düşük libido, artışı ise yüksek libido olarak adlandırılıyor. Bu motivasyonun seviyesi ise bireylerin cinsel fantezilerini yönetiyor, cinsel fayda görecekleri davranışlara itiyor, tahrik olmayı sağlıyor, mastürbasyona veya herhangi bir tür cinsel aktiviteyle ilişkilenmelerine temel oluşturuyor.
Ancak libido ile cinsel arzu tamamen aynı kavramı ifade etmiyor. Cinsel arzu, hayvanların cinsel bir aktivite içinde yer almaya olan niyetini ifade ediyor. Bu kavram, hedef odaklı, bilinçli davranışlar üzerinden değerlendiriliyor ve libidonun şehvet tarafını yansıtıyor. Öte yandan, cinsel arzu daima cinsel uyarılma anlamına gelmiyor. Dahası, seks yapmıyor olmak da cinsel isteksizlik ile doğrudan ilgili görünmüyor. Yani libido aslında oldukça soyut ve ölçülemez bir kavram olarak hayatlarımızda yerini alıyor.
Fizyolojik cinsel uyarılma tüm hayvanlarda vücudu cinsel aktiviteye hazırlayan parasempatik ve sempatik sistemlerden oluşuyor. Parasempatik sistem genital ve erektil dokulara kan akışı sağlarken sempatik sistem kalpten kaslara kan akışını sağlayarak kalp atışının hızlanması, göz bebeklerinin büyümesi, nefes alışveriş hızının artması gibi tepkilere yol açıyor. Bu fizyolojik tepkiler aynı zamanda canlıları psikolojik olarak da cinselliğe teşvik etmede ve hazırlamada önemli rol üstleniyor.
Bireylerin cinselliğe motivasyonu nörokimyasal sistemlerin yanı sıra deneyimlerden ve beklentilerden, öğrenilmiş davranış modellerinden de besleniyor. Bu sistemlerin sonucunda cinsel isteğin artması veya azalması yönünde değişimler görülüyor. Peki kişilerdeki cinsel isteği ne belirliyor ve duyulan cinsel istek hangi faktörlere göre değişiyor?
Araştırmalara göre;
- yapılan fiziksel aktivite sıklığı,
- ilaç kullanımı,
- kültürel unsurlar,
- bireylerin psikolojik sağlık seviyeleri,
- hormon seviyeleri,
- yaş,
- kronik rahatsızlıklar,
- ilişki memnuniyeti ve
- sahip olunan çocuk sayısı
Yapılan araştırmalar sekse olan ilgi ile beyindeki dopamin sistemleri arasında bağlantılar buluyor. Arzu duymak, canlıların beyninde ödül beklentisine yol açıyor. Ödüle ulaştıkça ise mutlulukla ilişkili oksitosin ve vazopressin hormonları salgılanıyor. Bu hormonlar ise cinsellik esnasında ve sonrasında partnerle duygusal olarak bağlanmada önemli rol oynuyor. Hormonlar tarafından bakıldığında menopoza girmek, doğum kontrol hapı kullanmak veya hamilelik gibi süreçler cinsel istekte azalmaya yol açıyor. Yaş arttıkça ise libidonun da düşmesi doğal bir süreç olarak görülüyor. Testosteron ile libido arasında pozitif bir korelasyon görülüyorsa da kadın cinselliği hakkında literatür oldukça zayıf kalıyor.
Cinsel istek uyuşmazlığı (sexual desire discrepancy) belirli bir anda partnerlerin libido seviyelerinin farklılığını ifade ediyor. Bireylerin arzu seviyesinin daima farklı faktörlerden etkilenmesi ve inişli çıkışlı bir seyir izlemesinin sonucu olarak partnerler arasında libido eşitsizliği sıklıkla görülüyor. Genellikle romantik ilişkilerin ilk zamanlarında kişilerin cinsel isteği daha yüksekken partnerlerin ilişkinin herhangi bir noktasında bu uyuşmazlık durumunu deneyimlemeleri bekleniyor. Libido uyuşmazlığını tecrübe eden partnerlerin ilişki memnuniyetinin hem romantik hem cinsel anlamda düştüğü bulunuyor.
Cinsel istek uyuşmazlığı kendini üç farklı şekilde gösterebiliyor:
- İstenen sıklık ve tecrübe edilen sıklık
- Algılanan cinsel istek farklılığı
- İfade edilen cinsel istek farklılığı
Depresyon, yorgunluk, stres gibi faktörler cinsel istek uyuşmazlığının ilişkide süregelen bir problem haline gelmesinde etkili faktörler olabilirken kişilerin beden algıları da cinsellikle ilgili düşüncelerini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Aynı zamanda çocukluk çağında veya yetişkinlikte travma veya istismar geçmişi olan kişilerde cinselliğe motive olamama durumu daha sıklıkla görülüyor.
Geleneksel stereotipik cinsiyet rolleri heteroseksüel ilişkilerde kadınların daha düşük libidoya sahip olduğunu öne sürüyor. Bu algı da kadınların kendilerine düşen bu rolü benimsemesine ve heteroseksüel ilişkilerde cinsel istek uyuşmazlığının daha sık görülmesine yol açabiliyor. Ancak araştırmalar kadınlarla erkekler arasında böyle bir farka ilişkin net bir sonuç bulmuyor.
Erkekler ve kadınlar arasında görülen temel fark tahrik olma evresinde gerçekleşiyor. Erkekler daha spontane bir şekilde cinsel istek duymaya ve uyarılmaya yatkın görülürken kadınlar uyarılma sonrasında cinsel arzu hissetmeye yatkın görülüyor. Partnerlerin cinsiyet ve cinsel yönelimlerine bağlı olarak arzularının kaynaklarını anlamak da bu noktada büyük önem taşıyor. Romantik ilişkiler içerisinde cinsel isteğin yüksek olması normalize ediliyor ve cinsel istek uyuşmazlığı yaşanan ilişkilerde libidosu düşük olan taraf zaman zaman etiketlenmeye maruz kalabiliyor.
Peki ilişki memnuniyetini düşüren bu durum karşısında ne yapmak partnerlerin ilişkilerinden aldığı verimi arttırabilir? Bu konuda yukarıda bahsettiğimiz üzere libido kavramı anlık parametrelere bağlı olduğundan aslında açık iletişim kurmak ve karşıdaki kişinin isteğini net olarak bilmek kritik önem taşıyor. Partnerlerden herhangi bir tarafın zaman zaman cinselliği reddetmesini normalleştirmek ve bu durumu kişisel algılamamak ilişki memnuniyetini büyük ölçüde arttırabiliyor. Bunların yanı sıra, literatürde daha az kaynak bulabildiğimiz kadın cinselliği konusunda bilgilenmeye ve partnerlerin birbirlerinin düşüncelerini, bedenlerini ve isteklerini keşfetmeye açık olması cinsel istek uyuşmazlığını minimuma indirebilecek maddelerden yalnızca birkaçı.
Yazımızı bitirirken partnerinizle rahatça iletişim kurabildiğiniz, karşılıklı onay ve saygı çerçevesinde gerçekleşen, merakla keşfettiğiniz olumlu deneyimler diliyoruz!