İlişkilerin temelinde yatan faktörlerden birinin bağlanma pratikleri olduğunu önceki yazılarımızda sık sık dile getirmiştik. Bağlanma pratiklerimiz ilişki kurma şeklimizi ve ilişkilerimize atfettiğimiz anlamları nasıl etkiliyorsa ayrılık üzerine olan düşüncelerimizi de etkiliyor. Ayrılık sonrası süreç incelendiğinde, bağlanma stilinin ayrılığı nasıl deneyimlediğimizle üç alanda ilişkili olduğu bulunuyor:
- partnerin ayrılık kararında ve sürecinde ne kadar kontrol ve etkiye sahip olduğu üzerine düşünceler
- ayrılık durumuna duygusal uyum sağlama kolaylığı
- güncel ilişki durumu
İlişki durumlarının değişmesi sonucu ortaya çıkabilecek değişikliklerden duydukları çekince, bu kişileri mutsuz oldukları ilişkilerde kalmaya itebiliyor. Örneğin, kaygılı bağlanan kişilerin, farklı bağlanma stiline sahip kişilerle kıyaslandığında ayrılığa adapte olmak konusunda daha çok zorlandıkları görülüyor. Bu kişiler, hayatlarına devam etmek ve kendilerini yeni bağlar kurmaya açmak yerine her ne kadar bitmiş de olsa eski ilişkilerine tutunmaya devam edebiliyor.
Bağlanma teorisinin yanı sıra, ayrılık sürecini etkileyen başka faktörler de mevcut. Bizi mutsuz olduğumuz ya da yeterince tatmin olmadığımız bir ilişkide kalmaya iten diğer sebepler neler olabilir?
- Kişilerin ilişki süreleri ve ilişkileri için ne kadar fedakarlık yaptıklarını düşündükleri ayrılık eşiklerini belirliyor. Tüm çabaları ve geçen zamanı geride bırakıp sıfırdan bir ilişkiye başlamak birçok insana çekici gelmiyor. Bu nedenle ilişkide çok emek vermiş olduğunu düşünmek veya ilişkinin uzun süredir devam ediyor olması ayrılığın önünde bir engel olabiliyor. Ayrılmaktan kaçınıldığı için bir ilişkiyi sürdürmeye devam etme durumunu kısılı kalmak kelimeleriyle anlatabiliriz.
- Kişiler ciddi bir ilişki istemeye başladıklarında kendilerini daha az tatmin eden ilişkilerle yetinebiliyorlar. Bu sebeple aslında ayrılabilecekleri insanlardan ayrılmıyor, belki de tam olarak istekleriyle uyuşmayan ilişkilerde kalmaya devam edebiliyorlar.
- “Aile olma” konsepti de ayrılık konusunda bir etkiye sahip. Kişilerin evli olup olmaması veya toplum tarafından ilişkilerine atanan değer, ayrılıktan kaçınma eğilimine yol açıyor. Özellikle evli insanlar, “Ayrılmak için mi evlendin?” gibi çevrelerinden gelen yargılayıcı yorumlarla karşılaşabiliyorlar.
- Kişilerin çocuklarının veya birlikte yaşadıkları hayvan dostlarının olması da bu süreci etkiliyor. Toplumumuzda yaygın bir şekilde görülen “çocuk var diye ayrılmama” durumu bu anlayışa örnek verilebilir.
- Kişilerin partnerlerinin ailesi ile kurduğu bağ da ilişkilerinin durumunu şekillendirebiliyor. Özellikle kendi ailesinde ihtiyacı olan sıcaklığı görmemiş kişiler için partnerin ailesi ile kurulan olumlu ilişki onları ilişkilerinin içinde kalmaya iten bir unsur olabiliyor.
- Kişilerin ailelerinde ve çevrelerinde gözlemledikleri ilişkiye adanmışlık durumu da ilişkilerini etkileyebiliyor. Örneğin, ayrılmanın ve yeni bir partner ile ilişkiye başlamanın pek hoş görülmediği bir çevrede büyümek, kişinin ayrılmakta zorlanmasına sebep olabiliyor.
- Bireylerin ayrılığa bakış açısını etkileyen başka bir faktör ise ilişki geçmişleri oluyor. Çok sayıda romantik ilişki geçmişi olduğunu düşünen kişiler, ayrılığı ertelemeye meyilli oluyorlar. Bu eğilimleri, önceki ilişkilerinde ilişkilerini bitirmek için acele ettiklerini düşünmelerinden kaynaklanabiliyor.
- Ayrılık deneyiminin duygusal açıdan yalnızca olumsuz şeyler doğuracağına dair düşünceler de kişilerin ilişkilerini bitirmelerini engelleyen bir rol oynuyor. Oysa bazı ayrılıkların bireysel hatta bazen ilişkisel faydalarının olabileceğinin birçok örneği bulunuyor.