İlişkiler nasıl hayatımızın bir parçası ise ilişkilerin beraberinde getirebildiği ayrılık da hayatımızın bir parçası. Her ne kadar deneyimlerimiz, ilişkilerimizin türü, uzunluğu, kurduğumuz yakınlık gibi faktörler ayrılık sürecini etkilese de, bu yazımızda bağlanma teorisinin ışığında ayrılıkla baş etme şekillerine bakacağız.
Küçüklüğümüzde birincil bakım verenimizle kurduğumuz ilişkilerin yansımalarını ilişkilerimizde ömür boyu görüyoruz. Bakım verenlerimizle ilişkimiz doğrultusunda oluşan bağlanma stillerimiz, bu bağlarımıza getirdiğimiz biricik özelliklerimizle beraber ilişkilerimizi şekillendiriyor. Bununla kalmayıp bu ilişkiler sona erdiğinde o ayrılıkla nasıl baş edeceğimizi de etkiliyor. Bağlanmanın ilişkiden ilişkiye değişebilme özelliğinden dolayı, bireyleri belirli bağlanma stilleri içinde sınıflandırmak, bazı araştırmacılar tarafından çok da uygun bulunmuyor. Bunun yerine, yetişkinlerde bağlanma daha çok iki eksen üzerinden inceleniyor. Bu eksenlerin uç noktalarında bağlanma kaygısı ve bağlanma kaçınması bulunuyor. Düşük bağlanma kaygısı ve düşük bağlanma kaçınmasının kesiştiği noktada bulunan güvenli bağlananlar, ilişki kurma ve yakınlığı sürdürme konusunda kendilerini güvende hissediyorlar. Eksenlerin bağlanma kaygısı yüksek ve kaçınması düşük olan bölgelerinde kalan kişilerin ise daha fazla yakınlık isteği duydukları ve daha yüksek bir kaygı derecesine sahip oldukları görülüyor. Bu kaygının daha çok terk edilmek üzerine olduğu biliniyor. Kaçınmacı bölgeye düşen bireylerde ise duygusal açıdan başkalarından destek almakta ve yakınlık kurmada zorlanma görülüyor. Yüksek bağlanma kaygısı ve yüksek kaçınma kaygısına sahip olan korkulu-kaçınmacı bağlananlar ise yakınlık kurmak istiyorlar fakat aynı zamanda bu konuda zorlanıyorlar.
Kendimizi, genellikle ilişkilerimizle ve birlikte olduğumuz kişilerle beraber tanımlıyoruz. Yaşadığımız bir ayrılığı benliğimize bir tehdit gibi algılayabiliyoruz. Bu yüzden bir ilişki sona erdiğinde aslında benliğimizi yeniden düzenliyoruz. Hepimiz, ilişkilerimizi benlik tanımlarımıza farklı derecelerde dahil ediyoruz. Bu nedenle ayrılık sonrası gerçekleşen bu düzenleme bireyden bireye farklılık gösterebiliyor. Örneğin; kaygılı bağlanma eğilimi gösteren bazı bireyler, ayrılık sonrası kendilik tanımlarında daha büyük bir eksikle karşılaşıyorlar. Bu düzenleme sürecine öncülük eden ayrılık kararı, partnerimizi nasıl bir bağlanma figürü olarak gördüğümüzden etkilenebiliyor. Partnerimizi önemli bir bağlanma figürü olarak gördüğümüzde, özellikle ayrılık kararını veren taraf biz değilsek duygusal açıdan uyum sağlamakta zorluk yaşayabiliyoruz. Farklı bir bakış açısından bakacak olursak kaygılı bağlanma eğilimi gösteren veya ilişkiyi sonlandırma eğilimi daha düşük olan bireyler, kaybettikleri partnerleri için istek duymaya devam ediyorlar.
Ayrılık sonrası yeni benliğimize ve hayatımıza uyum sağlama sürecinde de bağlanma stilimizin izlerini görebiliyoruz. Örneğin; üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırmada, çocukluklarında güvensiz bağlanmaya sahip olduğu bildirilen öğrencilerin, romantik bir ayrılık sonrasında daha fazla olumsuz duygu deneyimledikleri gözlemleniyor. Yine aynı araştırmada çocukluklarında güvenli bağlanan bireylerin, ayrılık acısıyla daha dirençli bir şekilde baş ettikleri görülüyor. Genel olarak güvensiz bağlanma eğilimi olan bireyler; ayrılıkla ve getirdiği duygularla baş etme amacıyla işlevsel olmayan ve kendilerine zarar veren alkol tüketimi gibi yollara başvurabiliyorlar. Kaçınmacı bağlanmaya eğilimli bireyler; ilişkileriyle ilgili olumsuz duyguları deneyimlememek üzere, "başkalarına muhtaç olmamak" ve "kaçınmak" amacıyla çeşitli duygusal, zihinsel ve davranışsal baş etme yöntemlerine başvurabiliyorlar. Kaygılı bağlanma eğilimi olan bireyler ise başkalarıyla ilişkide olmadıklarında kendilerini kötü hissediyorlar. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu kişilerde kaybedilen partneri geri getirme isteği yoğun olabiliyor. Fakat aynı zamanda bazı araştırmalar, bu kişilerin kaybedilen partnerin yerine geçebilecek birini aramaya meyilli olabileceklerini de ortaya koyuyor.
Çaba istese ve çok kolay olmasa da ayrılık sonrası değişim ve gelişme göstermek tabii ki mümkün. Araştırmalar, bu değişim ve gelişmenin gerçekleşebilmesini kişilerin harekete geçmiş bağlanma sistemleriyle; yani bağlanmayla ilgili duygu, düşünce ve davranışlarını devreye sokan sistemle açıklıyor. Bir araştırmaya göre, ilişkinin sona ermesiyle kaygılı bağlanma eğilimi gösteren bireyin aktifleşmiş bağlanma sistemi, bireyi derin düşünmeye yöneltiyor. Bu derin düşünme sürecinin, ayrılık deneyimlerini anlamlandırmaya yardımcı olduğu savunuluyor. Bunun bedeli ise olumsuz duygu deneyimlerini daha fazla tecrübe etmek oluyor. Başka bir araştırma ise kişinin bağlanma eğilimi ne olursa olsun, ayrılık sonrası duygu ve anılar tazeyken ayrılık ve ilişki üzerine düşünmenin olumsuz etkileri olduğunu gösteriyor. Fakat zaman geçtikçe sadece kaygılı bağlanan bireyler için bu durum işlevsiz bir hal alıyor. Bu işlevsizlik ise ilişki üzerine düşünen kaygılı bireylerin aşırı derecede harekete geçen bağlanma sistemlerini sakinleştirememelerine dayanıyor. Fakat sonuç olarak iki araştırma da duyguların tazeliği geçtikten sonra, yaşananlar üzerine düşünmenin ve bunları anlamlandırmanın, kişisel ve ilişkiler arası büyüme ve gelişime katkısı olduğunu savunuyor. Bu büyüme ve gelişme sürecinde size Relate uygulamasında bulunan "Ayrılığın Ardından Kendini Keşfetme" yolculuğu eşlik edebilir. 30 adımdan oluşan bu yolculukla birlikte ayrılığın ardından kimliğinizi tekrar oluştarabilir, güçlü yönlerinizi keşfedebilir ve ayrılığın sizde açtığı yaraları onarabilirsiniz. Üstelik her adımda teorik bilgilerin yanı sıra bu bilgileri gündelik hayatınıza nasıl uygulayabileceğinize yönelik verilmiş görevler size eşlik edecek. İçinden geçtiğiniz zorlu süreçte kendiniz için bir adım atabilir ve bu zorlu deneyimi sizin için bir öğrenme ve gelişme fırsatına çevirebilirsiniz.
Ayrılık sonrası baş etme yöntemlerimiz bu yazıda bahsettiğimizden daha fazla unsurdan etkileniyor. Bağlanma biçimimiz, ilişki kurma yöntemimiz ve ilişkilerdeki alışkanlıklarımız bu baş etme şekillerimizi etkileyen önemli faktörler olarak görülse de henüz tanımlayamadığımız birçok unsur da baş etme sürecimizde etkili olabiliyor. Ayrılık, hayatımızdan çıkaramadığımız ve bir o kadar da üzerinde az kontrol sahibi olduğumuz bir deneyim. Belki bu kaçınılmazı değiştiremiyoruz ama araştırmaların da gösterdiği gibi ayrılık sonrası gelişim şansının ve ayrılıkla baş etme yöntemimizin hala bizim elimizde olduğunu bilmek kendimizi daha güçlü hissetmemize yardımcı olabiliyor.