Erken/geç boşalma, erekte kalabilme, güçlü bir ereksiyon yaşayabilme ve orgazmı kontrol edebilme erkeklerde performans kaygısı yaratabiliyor. Tüm bunlar, erkeklerin gözünde kendi cinsel güçlerini, cinsel becerilerini, erkekliklerini yansıtabiliyor. Ayrıca erkekler bu becerilerin partnerlerinin ihtiyaçları olduğunu- veya olması gerektiğini- düşünebiliyor. Eğer bir "başarısızlık" diğerini takip ederse kişinin performans kaygısı daha da artıyor ve hem kendisinin hem de partnerinin cinsel işleyişini olumsuz yönde etkiliyor. Performans kaygısı, ereksiyonun cinsel zevke karşı verilen doğal bir tepki olmasına izin vermektense erekte olmaya "istekli" olmak ile ilişkili olarak görülüyor.
Kadınlarda performans kaygısı ise orgazma ulaşabilme ile ilişkili ortaya çıkabiliyor. Orgazm olamadıklarında bundan partnerlerinin -cinsel anlamda yetenekli bir sevgili değilmişçesine- kendilerini sorumlu tutmasından, partnerlerinin kendilerini orgazma ulaştırmak için gösterdiği ekstra çabanın boşa gideceğinden, ortak yaşadıkları cinsel zevki kaybedeceklerinden ya da bu ekstra çabadan partnerlerinin sıkılmasından kaygılanabiliyorlar ve partnerlerini tatmin etmek için orgazm olmaları gerektiğini düşünebiliyorlar. Yani kadınların orgazmı onlara göre partnerlerinin cinselliklerini ve cinsel becerilerini yansıtıyor. Bu sebeple orgazm, kadınlar için partnerlerinin cinsel tatminini ve kendini iyi hissetmesini sağlama aracına dönüşebiliyor. Aynı zamanda cinsellik ile ilgili düşünce ve beklentilerini porno üzerinden oluşturmuş olan kadınlar; coşkulu olmaları, herhangi bir cinsel sınıra sahip olmamaları veya birden fazla, büyük veya sarsıcı orgazmlar yaşamaları gerektiğini düşünülebiliyorlar. Tüm bunlar performans kaygısına sebep olabiliyor.
Hem kadınlar hem erkekler için vücutlarının ve cinsel organlarının seks esnasında nasıl göründüğü de endişe verici olabiliyor. Beden imajı ile ilgili kaygılar cinsel ilişki sırasında kafalarını meşgul edebiliyor. Genel vücudun ya da cinsel organların görünümüne dair hoşnutsuzluk; cinsel bozukluklarla, seksten uzaklaşma ya da cinsel tatminin azalmasıyla ilişkili olabiliyor.
Yapılan çalışmalara göre cinsel performans kaygısı, cinsel işlev bozukluklarının önemli bir sebebi olarak görülüyor. Bazı çalışmalar, performans kaygısının bireylerin ve partnerlerin cinsel işlevsizlik sorunları yaşamasındaki önemini vurguluyor. Performans kaygısının genellikle yetersizlik korkusu ile eş zamanlı olarak ortaya çıktığı bulunuyor ve efektif bir cinsel işlevsellik için engelleyici olabileceği belirtiliyor. Cinsel kaygıların gelişiminde birincil rol olarak başarısızlık korkusu, buna ek olarak da partneri memnun etmeye yönelik duyulan aşırı ihtiyaç da öne sürülen fikirler arasında geliyor. Cinsel kaygılar, otonom sinir sisteminin işleyişini cinsel uyarılma yaşamayı önleyecek şekilde etkiliyor. Bir çalışmada, cinsel işlevsizlik sorunları çeken kadın ve erkeklerden ve herhangi bir cinsel işlevsizlik bozukluğu olmayan kadın ve erkeklerden sekse yönelik tutumlarını, cinsel tatminlerini, ilişki kalitesini, iletişimi, çatışmayı ve performans kaygısının cinsel işlev bozukluklarındaki rollerini ölçmek üzere veri toplanıyor. Araştırmanın sonuçlarına göre cinsel işlev bozukluklarına sahip kadın ve erkekler, herhangi bir cinsel işlevsizlik sorunu yaşamayan kadın ve erkeklere göre anlamlı bir fark ile daha fazla performans kaygısı yaşıyor. Bu çalışmada, hem kadınlar hem erkekler için cinsel işlev bozukluklarının en önemli belirleyicisinin performans kaygısı olduğu sonucuna varılıyor. Yapılan birçok araştırma da benzer bulguları destekliyor. Cinsel işlev bozuklukları erkeklerde ereksiyon bozukluğu (ereksiyon olamama), erken boşalma, cinsel isteksizlik gibi şekillerde ortaya çıkarken kadınlarda ise orgazm olamama, cinsel uyarılma yaşayamama, cinsel isteksizlik olarak kendini gösterebiliyor.
Seks ve ilişki terapisti olan Joe Kort, genç erkeklerde ereksiyon bozukluğunun giderek arttığını söylüyor. Erekte olamama şikayetiyle gelen genç danışanlarının daha stresli, depresif ve bu durumdan utanan bir tutum sergilediklerini ve genç oldukları için bu soruna sahip olmamaları gerektiğini düşündüklerini belirtiyor. Peki, genç erkeklerde ereksiyon bozukluğunun giderek artmasının arkasında neler yatıyor olabilir?
- Çocukların hem aile hem de okul yaşantılarında seks eğitimi almaması hatta çocuklarla cinsellik hakkında hiç konuşulmaması cinselliği bir tabu haline getiriyor. Ancak çocuklarla aşk ve ilişkiler hakkında açık ve dürüst bir konuşmanın yapılabildiği ülkelerde, gençler ne zaman seks yapacakları ya da ne zaman yapmayacakları, başkalarının ve kendilerinin sınırlarına saygı duyma gibi konularda daha doğru kararlar alabiliyor. Bu ülkelerde gençler cinsellikleriyle ilgili daha az utanç duyuyorlar. Yine aynı şekilde, ergen gebelikleri ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların oranı da daha düşük oluyor. Seks eğitimi almayan çocuklarda ise cinsel ilişki daha ileri bir tarihe atılmıyor veya cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların sayısı ya da genç hamilelikler azalmıyor.
- Bir diğer sebep de seks eğitimi almayan gençlerin cinselliğe dair bilgilerini porno izleyerek oluşturmak zorunda kalması. Pornonun sunduğu cinsel imaj; oldukça kısa bir ön sevişme, hızlı bir penetrasyon ve güçlü bir orgazm olduğu için cinselliği buradan öğrenen kişilerin ön sevişmenin önemini, penetrasyonun ya da orgazmın tek amaç olmadığını, önemli olanın partnerler arasındaki samimi deneyimin keyfini çıkarmak olduğunu fark etmeleri zorlaşıyor. Cinsel ilişki sırasında partnerlerin sahip olması gereken mental beceriler, pornolarda göründüğünden çok farklı olabiliyor. Seks eğitimi cinsel işlevlere odaklanırken porno yalnızca zevk kısmına odaklanıyor.
- Cinselliğin filmlerde ve ana akım medyada yansıtılması da gerçeğe pek yakın olmuyor. Buralarda seks oldukça hızlı, herhangi bir diyalog ya da ön sevişme olmadan, bazen de şiddet içererek, gerçekleşiyor. Bu durum da bireylerin seks hakkında gerçekçi olmayan beklentilere sahip olmalarına, en sonunda da kendileri ve cinsellikleri hakkında kötü hissetmelerine yol açıyor.
- Ayrıca, genç erkekler arasında antidepresan ya da hiperaktivite ilaçları kullanımı da son yıllarda giderek artıyor. Bu ilaçların da erekte olmayı, derin duyu ve duygular hissetmeyi önlediği biliniyor.
- Partnerler çocuk yapma kararı aldıklarında erkekler üzerinde bir baskı hissedebiliyorlar. Hissedilen baskı erekte olmayı zorlaştırabiliyor.
- Ereksiyon bozukluğuna sebep olabilen diğer faktörler ise cinsel tacize uğrama hikayesi, psikolojik ve fiziksel problemler, partnerine karşı duyulan utanç, partnerin kişiyi artık çekici bulmadığına ya da terk edebileceğine karşı duyulan korku olabiliyor.
- Yapılan birçok araştırma gösteriyor ki pornografiye aşırı maruz kalmak da cinsel işlev sorunlarına yol açabiliyor. Araştırmalara göre, haftada birden çok porno izleyen kişiler hiç izlemeyenlere göre daha az cinsel isteğe sahip oluyor. İnternet pornografisi izleme, kendi kendini güçlendiren bir aktivite haline geliyor. Çünkü beyindeki ödül mekanizmalarını çalıştırıyor.
- Depresyon ve cinsel işlevsizlik birbiriyle yakından ilişkili olarak görülüyor. Özellikle ereksiyon bozukluğu ve depresyon arasında iki yönlü bir ilişki bulunuyor. Depresyon tanısı almış erkekler cinsel uyarılma ve erekte olmakta daha fazla güçlük yaşarken ereksiyon güçlüğü yaşayan erkekler, cinsel yaşamlarındaki tatminsizlikten dolayı depresyona daha yatkın hale geliyor. Anksiyete de cinsel sorunlar yaşayan bireylerde yaygın olarak görülüyor. Cinsel sorunlar yaşayan erkeklerin, sağlıklı bir cinselliğe sahip olan erkeklere göre daha nevrotik oldukları da gözlemleniyor. Cinsel isteksizlik yaşayan kadınlar da sağlıklı bir cinselliğe sahip olan kadınlara kıyasla daha kaygılı olabiliyor. Ayrıca yapılan başka bir çalışmada önceden tanısı konulmuş anksiyete bozuklukları ile performans kaygısı arasında önemli bir ilişki bulunuyor.