Tükenmişlik, algılanan stres yüküyle başa çıkabilmek adına yapılan eylemlerin kişisel kaynakları da tüketerek kişide duygusal dengesizlik oluşturmasıyla açıklanabiliyor. Ebeveynlik deneyimi, annelerde kimi zaman tükenmişlik hissine yol açabiliyor.
Ebeveynlik tükenmişliği sendromunu yaşayan annelerin deneyimleri doğum sonrası depresyon belirtileriyle ortaklık gösterse de bu iki durum bazı noktalarda birbirinden ayrılıyor. Anne tükenmişliği, çocukları 18 aylıktan büyük annelerde ve ebeveynlik deneyimiyle birlikte sosyal faktörlerle de bağlantılı olarak ortaya çıkıyor. Depresif ruh hali annenin genel ruh halini değil, ebeveynlik rolüyle ilgili beklenti ve görevlerini etkiliyor.
Tükenmişlik duygusu annelerde fiziksel ve duygusal tükenme, ebeveyn olarak kendini yetersiz hissetme ve bunları takiben çocuklardan duygusal anlamda uzaklaşma biçiminde gözlemleniyor. Peki tükenmişlik yaşayan anneler tam olarak nasıl süreçlerden geçiyorlar? Yapılan araştırmalarda, tükenmişlik hissinden önce annelerin uzun bir süre boyunca annelik rollerine gereğinden fazla yatırım yaptıkları gözlemleniyor. Farkında olmadan yaptıkları bu aşırı davranışların altında annelik yeteneklerinden şüphe etmeleri sonucunda mükemmel olma arzusuyla kendilerine yaptıkları baskının yattığı görülüyor. Aynı zamanda çocuklarının geleceklerine yönelik yoğun bir endişeye kapılarak anın tadını çıkaramadıkları ve böylece kendi üzerlerindeki baskıyı artırdıkları da bulunuyor.
Bu baskının sonucu olarak anneler, hissettikleri stres ve kaygıyla yakından bağlantılı olarak yoğun bir yorgunluk yaşadıklarını bildiriyorlar. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da çocuklarla olan etkileşimler de dahil olmak üzere günlük yaşamla ilgili sorunlar ortaya çıkıyor. Bu aşamada bitkin anneler, bir zamanlar kendileri için çok önemli olan evle ilgili sorumluluklara ve ev işlerine karşı bir isteksizlik geliştirme eğiliminde oluyorlar.
Günlük işlerde ve çocuk bakımında otomatikleşen, katılımcı annelerin deyimiyle "robotlaşan" tavırları onları çocuklarıyla mekanik bir ilişkiye doğru sürüklüyor. Bazı anneler bu noktada çocuklarının varlığının dahi dayanılmaz bir hale dönüştüğünü ve kontrol edemedikleri dürtüsel tepkiler verdiklerini raporluyorlar. Çocuklarına yönelik geliştirdikleri olumsuz duygular, anneliklerine dair öz güvenlerini zedeleyerek onları yetersiz hissettiriyor. Tükenmişlik hisseden anneler tüm bu sürece en çok eşlik eden duyguların utanç ve yalnızlık olduğunu raporluyorlar.
Annelik güzellikleri ve zorluklarıyla oldukça değerli bir deneyim. Annelerin ebeveynlik sürecinde yalnızlaşmaları, ihtiyaç duydukları duygusal destekten mahrum kalmaları gibi durumlarla tükenmişliğe sürüklenmeleri ise bir o kadar yaygın. Sosyal desteğin ve ebeveynlik görevlerindeki paylaşımın mevcut olması ve gereken psikolojik desteğin ilgili kanallardan temin ediliyor olması bu süreçte fazlasıyla önem taşıyor.