Eko-anksiyete, türlerin yok olmasından, kaynakların tükenmesinden ve bir gün içinde yaşanılabilir bir dünya bulamamaktan duyulan kaygı anlamına geliyor. Bu kaygıya sahip kişiler doğanın katledilmesinden dolayı öfke, suçluluk, utanç, panik gibi duygular yaşayabiliyorlar. Öte yandan iklim hakkında takıntılı düşünceler edinebiliyor, bu konuları ve gelecekte bizi neler beklediğini düşünmekten uyuyamıyor veya odaklanmakta güçlük çekebiliyor, hatta iştah problemleri yaşayabiliyorlar. Eğer siz de bu semptomlara sahipseniz aslında yaşadığınız his oldukça normal ve birçok kişi tarafından da deneyimleniyor.
Aslına bakacak olursak bu endişeler çok da gerçek dışı bir yerden gelmiyor. Dünyamız günden güne değişiyor. Artık denizler daha sıcak, buzullar daha ince, suyun bitme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu değişimin insan vücuduna gözle görülür etkileri ise çığ, heyelan, sel gibi afetler sonucu doğrudan görülebilen fiziksel yaralanmalardan ibaret değil. Kaynakların kirliliği sonucunda sindirim sistemimiz, solunum sistemimiz, bağışıklık sistemimiz ciddi hasarlar alıyor ve astım, alerji, besin yetersizliği, damar tıkanıklıkları gibi birçok sağlık sorunu ortaya çıkıyor.
İklim krizinin mental sağlığımızı etkileyen boyutu ise göz ardı edilemeyecek kadar büyük. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, hafıza kaybı iklim krizi sonucu rastlanan durumlardan birkaçı. Stres seviyesinin sürekli yükselişte olması toplumsal bir soruna dönüşerek ilişkilerimizi de oldukça olumsuz etkiliyor. Toplum gitgide daha agresif bir yapıya sahip olurken şidddet unsuru daha çok öne çıkıyor ve ilişkilerde umutsuzluk ve çaresizlik duyguları sıklıkla gözlemlenebiliyor.
Her ne kadar iklim krizi küresel çaplı bir sorun olsa da bu krizin kişisel bir yönü de bulunuyor. Çünkü gezegenimiz bizim tam anlamıyla yuvamız. Haliyle yuvamızın yok olduğunu görmek bizi endişelendiriyor ve elimizden gelebilecek hiçbir şey olmaması hissi de bu endişelerin üzerine ekleniyor. Çoğu zaman koca bir toplum içinde bir birey olarak yapabileceğimiz etkinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini düşünebiliyor ve bu düşüncenin sonucunda bir nevi yas sürecine girebiliyoruz.
Fakat aslında bireyler olarak etkimiz düşündüğümüzden çok daha fazla. Örneğin bir insan duş süresini 1 dakika kısalttığında yılda 5 ton su tasarrufu yapılabiliyor. Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız işe karbon ayak izinizi, su ayak izinizi ve plastik kullanımınızı ölçerek başlayabilirsiniz.
Karbon ayak izi yediklerimiz, satın aldığımız, kısacası tükettiğimiz her şey sonucu ortaya çıkan ve tonlarca karbondioksite denk gelen sera gazının bireysel toplamına denk geliyor. Su ayak izi ise aynı şekilde tükettiğimiz toplam su miktarına işaret ediyor. Ancak karbon ayak izimiz sadece kullandığımız yakıtlardan ibaret olmadığı gibi su tüketimimiz de direkt olarak musluktan akan su miktarına eş değil. Örneğin 1 kilo yumurta 4 metreküp, 1 kilo peynir 8 metreküp, 1 kilo sığır eti 22 metreküp su harcanarak elde ediliyor. 1 metreküp su ise ortalama bir insanın 6 duşta harcadığı su miktarına eşdeğer.
"Peki ya bunca yıl tükettiğimiz şeyler ne olacak?", "Bizden önceki nesillerin sorumsuzluğunu mu yaşıyoruz?", "İnsanlar neden bu konuyu ciddiye almadan yaşamlarına devam ediyor?". Akla gelebilecek bu gibi soruların yol açabileceği bir diğer duygu ise öfke. Geleceğimizin elimizden kaydığını düşünürken bir taraftan da geçmiş nesilleri suçlamak, beraber yaşadığımız insanları değiştirmeye çalışmak ve onları yaşam tarzlarından dolayı suçlu hissettirmek gibi davranışlarda bulunabiliyoruz.
Şaşırtıcı olan bulgu ise bu öfkenin iklim konusunda bir aksiyon almak için aslında güçlü bir temel oluşturduğu. Kaygı duygusu bireyleri daha güçsüz hissetmeye ve eylemsizliğe iterken öfkeye dönüşen kaygı bireyleri eyleme geçmeye motive ediyor. Yani aslında olumsuz duyguları olumlu bir araca çevirmek mümkün. Başka bir araştırmaya göre ise bireysel hareketlilikler zaman içerisinde toplumsal bir aktivizme evrilebiliyor ve ortaya çıkan etki gerçekten de geniş kitlelere ulaşabiliyor.
Peki dünyayla olan ilişkinizi iyileştirmek ve yaşadığınız eko-anksiyeteyi azaltmak adına bireysel olarak neler yapabilirsiniz?
- Yanınızda matara ve termos taşıyabilir, dışarıda su veya kahve içerken tek kullanımlık plastiklerden kaçınabilirsiniz.
- Alışverişlerinizde yerel üretim satın almaya dikkat edebilir, büyük zincir mağazalardan olabildiğince kaçınabilirsiniz.
- Poşet yerine bez çantalar, pazar için fileler kullanabilirsiniz.
- Beslenme düzeninizde hayvansal gıda tüketiminizi azaltarak karbon salınımının azaltılmasına destek olabilirsiniz.