
Hamlet, Shakespeare’in 17. yüzyıla bıraktığı en önemli eserlerden biri. Shakespeare’in yazdığı diğer tiyatro oyunlarıyla karşılaştırıldığında aralarından en uzun olanı ve aynı zamanda en çok sahnelenen, ses getiren ve tanınan oyunudur. Oyunun baş karakterleri olarak Hamlet, Claudius, Gertrude, Polonius, Ophelia ve Laertes’ten oluşur. Hamlet, Danimarka Kralı Claudius’un yeğeni ve aynı zamanda eski kralın oğludur. Ophelia ise Kralın başdanışmanı olan Polonius’un kızı olarak yer alır.
Oyun, Hamlet’in amcası Claudius’un Hamlet’in babasını öldürmesiyle başlar. Claudius, Hamlet’in babasını öldürdükten sonra Gertrude (Hamlet’in annesi) ile birlikte olur ve evlenirler. Bu yönüyle Hamlet, Freud'un psikanalitik teorisindeki Oedipus Kompleksi’ne kaynak olmuştur. Amcasının Hamlet’in babasını öldürüp annesiyle birlikte olması, onun amcasına duyduğu düşmanlığın tohumlarını eker ve oyun bu intikam üzerinden ilerler. Oyun boyunca süregelen iki taraflı bir hırs ile düşmanlık ve intikam ön plandadır.
Ophelia, Kraliçe Gertrude ile birlikte oyundaki yalnız iki kadın karakterden biridir. Yirmi sahnenin yalnızca birkaçında görmemize rağmen oyunun en etkili karakterlerinden biri olarak yer alır. Ophelia’yı, Polonius’un kızı olarak ve de Hamlet’in ona duyduğu aşk ile tanırız. Oyunun başlarında Hamlet’in Ophelia’ya duyduğu aşk, Ophelia’nın babası ve erkek kardeşi tarafından gerçekçi bulunmaz ve Ophelia’yı bu aşkın gerçek olmadığına inandırmaya çabalarlar. Babası ve abisine göre Hamlet, Ophelia’yı kullanacak ve asla onunla evlenmeyecektir. Hamlet, Ophelia’ya duyduğu aşkı şu dizelerle anlatır:
İnanma istersen yıldızların yandığına,
Güneşin döndüğüne inanma,
Doğrunun ta kendisini yalan bil,
Ama seni sevdiğime inan Ophelia
Babasına mı yoksa Hamlet’e mi inanmanın doğru olduğunu bilememek Ophelia’yı zamanla yıpratır. Kolayca kurtulamayacağı bir çıkmaza girer ve oyunun ilerleyen kısmında Ophelia, suda boğulmuş bir şekilde bulunur. Hamlet’e duyduğu aşkın onu bu ölüme sürüklediğini anlarız. Gizemli bir şekilde cesedi bulunan Ophelia’nın ölümünün intihar olup olmadığı tartışılır. Bu tartışma, cenazesinde Hristiyan kilisesinin dinsel bir ayin yapıp yapmayacağı ikilemini de beraberinde getirir. Ophelia’nın ölümü, farklı sanat eserlerine de ilham olur. John Everett Millais, 1852’de Ophelia’nın ölümünü resmeder.
Ve Ophelia düşmüş bütün çiçekleriyle
Gözyaşları içine ırmağın.
Etekleri açılıp yayılmış da sulara
Bir süre kalmış ırmağın üzerinde deniz kızı gibi.
Shakespeare’in nehir kenarında çiçek toplarken düşüp boğulan kuzeni Jane’in hikayesinden yola çıkarak Ophelia’nın ölüm sahnesini kurguladığı düşünülür.
Ophelia Sendromu, bir kişinin başkası tarafından dikte edilen düşüncelere uyması ve onları gerçekmiş gibi kabul etmesi olarak bilinir. Adını, babası ve abisi tarafından gerçek olmayan bir doğruluğa ikna edilen Ophelia’dan alır. Ophelia’nın Hamlet’in hislerini kabul etmeyip ona inanmamayı seçmesi, onu mutsuzluk ve çaresizliğe sürükleyerek girdiği bu çıkmazdan kurtulmanın yolunu intihar etmekte bulmasına sebep olur.
Ophelia Sendromu tıpta Hodgkin Lenfoma’nın Limbik Ensefalit’e yol açması olarak bilinir. Limbik sistem; beslenme, korunma, savunma, anı biriktirme, cinsel istek gibi duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarımızın giderilmesinde rol oynar. Limbik Ensefalit ise hastada depresyon, hafıza kaybı ve kişilik değişimleriyle kendini gösterir. Bu yönüyle hastalık, adını Ophelia’dan alır.
Yazının sonuna gelmeden, Hamlet’in sahnelenmiş bir kesitini izlemenizi, Hamlet ve Ophelia’yı bir de Türkçe dinlemenizi öneririz!