Çocukların arkadaş edinmede yaşayabileceği olası zorluklar, sadece utangaç bir mizaca sahip olmaktan kaynaklanmıyor. Sosyal kaygısı olan çocuklar da arkadaşlık ilişkisi kurmada sorun yaşayabiliyorlar. Genel olarak sosyal kaygı, insanların sizi yargılayacağından korkuyor olmak şeklinde tanımlanıyor. Sosyal ortamlarda kaygı duymanın nedenleri arasında küçük düşmekten veya yargılanmaktan çekinmek sayılabiliyor.
Sosyal kaygı nedeniyle arkadaşlık kurmakta zorluk çeken çocuklar ilerleyen zamanlarda kendilerini yargılayıcı bir şekilde eleştirmeye başlayabiliyorlar. Bunun sonucunda da sosyal kaygı taşıyan çocuklar arkadaşlık ilişkilerinde daha çok problem yaşamaya başlıyorlar. Örnek olarak, genel olarak kaygı seviyesi yüksek olan çocuklar yaşıtları arasında sosyal kaygısı olmayanlara göre daha az seviliyorlar. Yapılan araştırmalara göre, utangaç yetişkinlerin akranlarıyla hoşnut olmadıkları deneyimleri ile utangaçlıkları arasında bir bağlantı bulunuyor. Utangaç yetişkinlerin çocukluklarında deneyimledikleri sosyal kaygıları nedeniyle arkadaşlık kurma ve bu arkadaşlıkları sürdürme konusunda yaşadıkları zorluğun utangaçlık seviyelerini etkilediği biliniyor.
Sosyal kaygısı yüksek olan çocuklar buna ek olarak sosyal kaçınma davranışı da gösterebiliyorlar. Sosyal kaçınma davranışlarının nedeni ise akranları tarafından reddedilmekten korkmaları olarak açıklanıyor. Sosyal kaygının bir diğer etkisi de genel olarak sosyal kaçınma ve strese neden olması. Araştırmalar, sosyal kaygısı yüksek çocukların yeni bir ortama ek olarak bir önceki seneden tanıdığı sınıf arkadaşlarıyla dahi iletişim kurmada zorlandıklarını veya onlardan çekindiklerini gösteriyor.
Sosyal kaygısı yüksek olan çocukların arkadaş edinmek için izleyebileceği birkaç yol bulunuyor. Çocukların hobilere yönlendirilmesi, kendileri ile aynı zevkleri paylaşan akranları ile tanışmalarına ve onlarla daha rahat arkadaşlık kurmalarına yardımcı olabiliyor. Yapılan planlara dahil olmak istemeyen veya akranları ile aynı ortamda bulunmaktan kaçınan çocukları belli bir ölçüde katılmaya teşvik etmek faydalı olabiliyor. Ancak çocuklar, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi kendilerini tetikleyen durumlardan kaçındığında, sosyal kaygıları daha uzun vadede yoğunlaşabiliyor. Başka bir yol da çocukları merak konusunda eğitmek. Merak eğitimi, insanların söylediklerini direkt kendi hakkımızda bir değerlendirme olarak almaktansa dedikleriyle ilgili meraklı olmak anlamına geliyor. Eğer bu stratejiler işe yaramıyorsa Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) de işe yarayabiliyor. Bu yöntem çocukların sosyal durumlarda verecekleri tepkiyi anlamaya yardımcı oluyor. Maruz bırakma yöntemi ile kaygı tetikleyecek sosyal etkileşim senaryolarında çocukların verebilecekleri tepkiler görülebiliyor ve kaygılanmamak için ne yapabilecekleri üzerine konuşulabiliyor. Özellikle içinde bulunduğumuz bu çevrimiçi dönemde çocukları mümkün olduğunca akranları ile yüz yüze görüştürmek de sosyal kaygı seviyelerinin artışını engellemek için sunulan çözümler arasında bulunuyor.