1- Kaygı genellikle çocukluğumuzda öğrendiğimiz bir tepki oluyor.
Büyürken çevremizdeki kaygı seviyesi yüksek olan kişileri görerek kaygılanmayı öğreniyoruz. Bu kaygılı kişiler ebeveynlerimiz, büyükanne ya da büyükbabamız olabiliyor. Veya sınıftaki kaygılı arkadaşımız dahi kaygı geliştirmemize sebep olabiliyor. Öte yandan bize güvensiz hissettiren durumlar yaşadığımızda da kaygılanmayı öğreniyoruz. Örneğin, öğretmenimiz arkadaşlarımızın önünde bize kızdığında veya ebeveynlerimiz akrabalarımızın yanında bize sinirlendiğinde utandığımız zamanlar buna örnek oluşturuyor.
2- Sağlıksız düşüncelerimiz bizi daha fazla kaygılanmaya itebiliyor.
Düşüncelerimizin üzerimizde ne kadar kuvvetli bir etkiye sahip olduklarını her zaman tam olarak anlayamayabiliyoruz. Eğer sürekli olumsuz bir durumdan kolayca tetikleneceğimizi düşünüyorsak vücudumuz da bu yönde tepki vermeye yatkın oluyor.
Davranışlarımız kendimiz, etrafımızdakiler ve dünya ile ilgili düşüncelerimizi tamamlayacak şekilde ortaya çıkıyor.
3- Kişilik özelliklerimiz kaygı seviyemizi etkileyebiliyor.
Daha önce bir bebeğin kendisine has özelliklerinin olduğunu fark etmiş miydiniz? Bazıları huysuzken bazıları neşeli olabiliyor. Bu durum literatürde mizaç olarak adlandırılıyor. Hepimizin kendimize has bir mizacı oluyor ve mizacımızın kaygı geliştirmemizde etkisi bulunuyor. Özellikle utangaç, karamsar veya endişeli özelliklere sahipsek kaygı geliştirmeye daha yatkın olabiliyoruz.
4- Evrimsel olarak kaygı duymaya yatkınlığımız bulunuyor.
Evrimsel açıdan insanlar hayatta kalma ve kendini geliştirme motivasyonlarına sahip oluyorlar. Bu mücadele içerisinde de korkular ortaya çıkabiliyor. Korku ise çoğunlukla kaygı ile birlikte gelişiyor. Bu yüzden güvende hissetmediğimiz durumlarda kaygı yaşıyoruz. Sonuç olarak aslında hepimiz zaman zaman kaygıyı deneyimliyoruz çünkü aslında belli bir miktarda kaygı duymak insan olmamızın ayrılmaz bir parçası.