Anlaşmazlıklar, tartışmalar yakın ilişkilerin, özellikle de zamanının çoğunu beraber geçiren partnerlerin bir parçası haline gelebiliyor. Güzel anların çoğunlukta olduğu ilişkilerde bile, ara sıra tartışmalar meydana gelebiliyor ve partnerlerin anlaşamadığı durumlar olabiliyor. Bu anlaşmazlıklar, partnerlerin kendilerini takılıp kalmış, sıkışmış, ne yapacağını bilemez halde hissetmelerine neden olabiliyor. Dolayısı ile bu zorlu durumu etkili bir şekilde yürütmek, problem çözme sürecinin sağlıklı geçmesi ve ilişkinin en az hasarla tartışmadan çıkabilmesi için önemli taşıyor.
Araştırmalar, ilişki içerisindeki sorunları çözmede, duyguları doğru bir şekilde ifade edebilmenin ve genel sözlü iletişim becerisinin katkısının azımsanamayacak derecede önemli olduğunu gösteriyor. Partnerin rahatsız olduğu ve problem olarak gördüğü etmenleri suçlar bir şekilde değil de hissettikleri üzerinden, sakin bir ses tonu ile anlatması, sorun çözümündeki en önemli adımlardan biri sayılıyor. Öyle ki bu sakinlik ve sözel ifade tutumunu benimseyen partner, var olan tartışmanın seyrini değiştirebiliyor.
Gottman'ın yaptığı bir çalışmada, sakinliği benimseyen ve genellikle huzurlu olduğunu iddia eden çiftlerin, olumsuz bir duygu içine girdikleri zaman karşılıklı diyaloglarının içeriğinin değişebileceği fakat bu değişimin genel olarak sıkıntılı ve gergin çiftlerinkinden 10 kat daha az olacağı görülüyor. Çalışmanın sonucu olarak çiftlerin duygularını dile getirme ve gerginliği yöneterek sakin kalabilme becerilerinin evlilik içi iletişimi olumlu etkilediği ve tartışmaların daha hafif geçmesine yardımcı olduğu bulunuyor.
Kişinin kendi problem çözme becerilerini değerlendirmesi ve bir çatışma durumunu nasıl ele aldığı ilişki içerisinde çok göz önünde olmayan fakat ilişkinin gidişatını etkileyen önemli faktörler arasında görülüyor. Bağlanma stillerinin de kişinin ilişki içerisindeki problemi çözmeye yönelik tutumunu etkilediği görülüyor. Buna göre, güvenli bağlanan bireyler problemi çözerken sakin tavırlarını koruyarak çatışmaya girmiyor ve zorluklardan korkmuyorlar. Kaygılı bağlanan kişiler problemi ele alırken endişeli bir tutum sergiliyor ve yüksek duygusal tepkiler veriyorlar. Kaçıngan bağlanan bireyler ise tartışmaya dair en ufak bir sinyal aldıklarında konunun üzerini örtüyor ve sorunu görmezden geliyorlar.
Tüm bunlara ilave olarak düşük iletişim becerileri ile çatışma durumlarını çözmeye çalışmak anlaşmazlığı olduğundan fazla şiddetlendireceğinden yüksek iletişim becerilerine sahip olmak ilişki memnuniyetinde önemli bir hale geliyor. İletişim süreci modeline göre mesaj bir kişiden diğerine aktarılırken bazı değişikliklere uğradığından iletişimin içeriği bile yeni çatışmaları harekete geçirme potansiyeline sahip olabiliyor. Bu tür değişiklikler problem çözme olasılığını azaltabiliyor ve bu da ilişki tatminin azalmasına neden olabiliyor. Nitekim daha önce yapılan bir araştırma, düşük iletişim becerilerine sahip olmanın ilişki doyumunu yakından etkilediğini gösteriyor.
İlişki içerisinde sorunları çözerken bireylerin öncelikle güvenli bir alan yaratabilmesi oldukça önemli. Partnerlerin ilişki içerisinde kendisini güvende hissediyor olması sayesinde kişiler birbirlerine karşı dürüst olabiliyorlar ve diğer tarafın tepkisinden korkmadan düşüncelerini, duygularını ve endişelerini ifade edebiliyorlar.
Duygu düzenleme becerileri ise sorun çözerken partnerlerin dikkat etmesi gereken bir diğer faktör. Duygu düzenleme becerisi, kişilerin bir tartışmada hissettikleri öfke, hayal kırıklığı, üzüntü, endişe gibi duyguları uç tepkiler vermeden önce sindirmesini ve daha kontrollü bir şekilde dışa vurabilmesini sağlıyor. Anlaşmazlık çok kızıştığında veya bunaltıcı hale geldiğinde rasyonel kararlar veremeyebiliyoruz ve duygularımız ön plana çıkabiliyor. Duygu düzenleme becerisi tam da burada önemli bir rol oynuyor; eğer duygular dizginlenemez ve kontrol altına alınmazlarsa incitici şeyler söylenebiliyor ve bu her iki tarafa da zarar verebiliyor.
Bir anlaşmazlığı çözümleyen adımların sonunda ise geri dönmek geliyor. Konuşma çok kızışmış, zor yerlere gitmiş ve hatta durmuş olsa bile iki kişi de nihayet sakinleştikten sonra geri dönüp çözülmemiş problemi sonuçlandırmak için sakince tekrar iletişime geçmek önemli oluyor. Burası birçok çiftin sıkıştığı bir yer olabiliyor çünkü kişiler başka bir tartışma başlatmaktan korkabiliyorlar. Bunun yerine konuyu tekrar açmadan barışmayı, çok istemeseler de özür dilemeyi ya da sessizliği sürdürmeyi seçebiliyorlar. Ancak çözülmemiş sorunlar ne yazık ki ortadan kalkmıyor. Sorun kendisini bir hayal kırıklığı veya bir mücadele kaynağı olarak göstermeye devam edebiliyor ve bu da sürekli artan duygusal mesafeye yol açabiliyor.
Sorunlar, yakın ilişki içindeki bireyler için kaçınılmaz olabiliyor. Fakat doğru adımlar atarak ve beceriler geliştirerek bu sorunların üstesinden gelmek mümkün.