Edebiyattan sanata birçok farklı alanın hakkında kafa yorduğu aşk kavramının tanımını yapmak da oldukça güç. Sözlük tanımına göre aşk, birine duyulan aşırı sevgi ve bağlılık hisleri olsa da bu kavramların anlamı da kişiden kişiye çok değişebiliyor. Freud’a göre aşk, insanın iki temel güdüsü olan yaşam ve ölüm arasında, yaşamı temsil eden faktörlerden biri olarak görülüyor. Aşkı, romantizmden oldukça uzak durarak nörokimyasal değişimlerle açıklamak da mümkün oluyor. Peki bu tanımların hangisi gerçekten içimizde hissettiğimiz o yoğun duyguya karşılık geliyor?
Bu yazımızda hissettiğiniz aşkın tanımını yapmanıza yardımcı olacak üç teoriden bahsedeceğiz. Bunlardan ilki bağlanma kuramının yetişkinlikte yansımasına ışık tutan önemli araştırmacılardan biri olan Dr. Cindy Hazan’ın sevginin prototipleri yaklaşımı. Hazan’a göre sevginin 3 prototipi mevcut:
- Bunlardan ilki tutkulu aşk dediğimiz, iki romantik partnerin birbirine karşı hissettiği yoğun fiziksel temas arzusunu da içeren duygu. Bu duygu ilişkilerin ilk zamanlarda gelişmeye başlıyor, bir yıl civarında zirveye ulaşıyor ve yaklaşık 18-30 ay arasında bir noktada azalıyor. Hiçbir zaman sıfırlanmasa da bir daha ilk yılda elde ettiği zirveye de ulaşamıyor.
- İkinci prototip, bir ebeveynin çocuğuna duyduğu duygulara benzer bir şekilde sevdiğimiz insana karşı hissettiğimiz bakım verme duygusuna denk geliyor. Partnerimizin uyurken üstünü örttüğümüz, hastalanınca çorba yapıp içirdiğimiz, iyi olsun diye gözünün içine baktığımız hallerimiz tam da bu duyguyu içeriyor.
- Üçüncü prototipte ise ikinci prototipin diğer noktasında olmak var aslında. Yani bakım alan tarafta. Eğer başımız sıkıştığında, kendimizi iyi hissetmediğimizde, şefkate ihtiyaç duyduğumuzda partnerimizin bize bakım verdiği anları hatırlıyorsak işte biz de bakım alan duygusunu tatmışız demek oluyor. İkinci ve üçüncü sevgi tipleri, aşkın ikinci yılına doğru daha belirginleşiyor ve ikinci yılından sonra tutkulu sevginin ötesine geçiyorlar. Bu iki sevgi tipinin gelişemediği ilişkiler genellikle uzun soluklu olmuyor çünkü bize yeterince iyi ve güvende hissettirmiyor.
Bu teorideki en önemli noktalardan biri sağlıklı ilişkilerde her üç sevgi şeklinin de mevcut ve dengede olması gerekliliği oluyor. Eğer bir tür sevgi diğerlerinden ağır basarsa ilişkideki denge zarar görebiliyor.
Aşkın tanımına dair ikinci teori ise Dr. Robert Sternberg’den geliyor. Sternberg’e göre aşk bir üçgenin köşelerine yerleştirilecek üç faktörle tanımlanabiliyor:
- Yakınlık: Partnerler arasındaki yakınlığı, anlayışı ve iletişimi temsil ediyor.
- Tutku: Cinsel çekimi, beğeniyi ve isteği temsil ediyor.
- Bağlılık: Sadakati ve adanmışlığı temsil ediyor.
Bu teoriye göre, bahsi geçen faktörlerin gelişim seviyesi ve zamanı her ilişkide farklılık gösterebiliyor. Örneğin, bir ilişki zamanla uzun ilişki haline dönüşürse bağlılık faktörü de git gide artıyor. Ya da yakınlık faktörü dönemsel olarak düşüş gösterse de zamanla tekrar artabiliyor. Aşk Üçgeni Kuramı’na göre aşkı tanımlayan bu faktörün değişkenliği sebebiyle her ilişkinin farklı özelliklere sahip olabileceği veya değişebileceği görülüyor. Örneğin bir çift ilişkilerinde bu aşk çeşitlerinin iç içe geçmiş bir versiyonunu yaşayabiliyor veya tüm ilişkileri boyunca spesifik olarak bir çeşide ait kalmak zorunda olmayarak değişim gösterebiliyor.
Sternberg, aşkın bu üç faktörünü kullanarak farklı aşk çeşitlerinden de bahsediyor. Örneğin bir kişiye yakınlık hissedilmesini “Beğenme/Hoşlanma” olarak adlandırıyorken sadece tutku faktörünün bulunmasını “Çılgın Aşk” olarak tanımlıyor ve bunu ilk görüşte aşka benzetiyor. Bu aşk çeşidinde kişi genelde karşındakine değil karşındaki kişinin kendi kafasındaki hayal ettiği versiyonuna duygular besliyor. “Crazy Stupid Love” filmindeki Jacob ve Hannah arasındaki ilişki buna çok güzel bir örnek oluşturuyor. İlişkide sadece yakınlık ve bağlılık faktörleri varsa buna “Arkadaşça Aşk” adını veren Sternberg, bu ilişkilerde tutkunun genelde derin bir yakınlığa veya bağlılığa döndüğünü ve partnerler arasında yoğun seviyelerde sıcaklık ve güven duygularının geliştiğini belirtiyor. Araştırmalar, bu ilişkilerin uzun sürme ihtimalinin diğer ilişki türlerine kıyasla daha yüksek olduğunu gösteriyorlar. “Up” filmindeki Carl ve Ellie de bu aşk türüne uyan bir çift olarak karşımıza çıkıyor. Son olarak üç faktöre de sahip olan ilişkiler ise Sternberg tarafından “Mükemmel Aşk” olarak tanımlanıyor. Bu üç faktörün dengede ve sürekli olması bu ilişkiyi diğerlerinden farklı kılıyor. Tam bu noktada Hazan ile Sternberg’ün ortaklaştığını görebiliyoruz.
Aşkı tanımlayan üçüncü teori ise Lee tarafından öne sürülen ve Hendrick ve arkadaşları tarafından işlevselleştirilmiş olan “Aşk Stilleri Teorisi” oluyor. Lee, aşkı renklere benzetiyor ve tıpkı renklerdeki gibi aşkın da 3 ana renginin olduğunu iddia ediyor. Bu ana renklerin karışımıyla diğer renklerin de oluşturabileceği fikrinden yola çıkarak 6 farklı aşk stili öneriyor:
- Eros: Tutkulu aşk olarak da bilinen bu aşk türünde romantizm ve fiziksel duygular ön plana çıkıyor. Kişiler partnerlerini genelde fiziksel çekiciliğe odaklanarak seçiyorlar ve partnerleriyle sürekli fiziksel temas halinde olmak istiyorlar. Hızlı ve yüksek duygu değişimleri yaşamak, hızlı bağlanmak ve kolay yakınlık kurmak gibi özellikler bu aşk stilinde daha çok görülüyor. “How I Met Your Mother” dizisinin sevilen karakteri Ted, bu aşk stilini benimsemeye yakın bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
- Ludus: Oyun gibi bir aşk olarak da tanımlanabilen bu aşk stilinde aşk gerçekten de bir oyun gibi görülüyor, bu sebeple de bu aşk stiline sahip insanlar ilişkideki eğlence unsurlarını ön plana çıkarmaya daha meyilli oluyorlar. Bu şekilde kurulan ilişkilerde de Genel olarak bağlılık düşük olabiliyor ve çok derin yakınlıklar kurulmuyor. Tek bir kişiyle hayatın geçmeyeceği fikri bu aşk stiline sahip insanlar tarafından daha çok benimseniyor. “How I Met Your Mother” dizisinin sevilen playboyu Barney karakteri, dizinin büyük bir kısmında bu aşk stiline sahipmiş gibi portre ediliyor.
- Storge: Arkadaşça aşk olarak da bilinen bu aşk stilinde ilişkilerin oluşması genelde uzun sürüyor çünkü çoğunlukla zaten oturmuş bir arkadaşlık ilişkisi zamanla romantik bir aşka evriliyor. Bu ilişkilerde fiziksellik genelde arka planda kalırken güven, ortak amaç ve hedefler üzerine yoğunlaşılıyor. Partnerle paylaşılan ortak etkinlikler ve ilgi alanları ise özellikle çok önemseniyor. “Harry Potter” filmindeki Hermonie ve Ron’un ilişkisi ya da “Friends” dizisindeki Monica ve Chandler’ın birlikteliği Storge’ye güzel bir örnek oluşturuyor.
- Pragma: Mantıklı/işlevsel aşk olarak da tanımlanabilecek bu aşk türünde çiftler ilişkilerini genelde bir amaç üzerine inşa ediyorlar. Partnerlerin sosyal, ailevi, mesleki belli kriterler üzerinden ince elenerek belirlendiği bu ilişki türlerinde kişiler, birlikte olacakları insanların kendi hayatlarına uyumlu olmasını çok önemsiyorlar. “Mr and Mrs Smith” filminde Brad Pitt ve Angelina Jolie’nin canlandırdığı karakterlerin yaşadığı aşk bu ilişki türüne güzel bir örnek oluşturuyor. Sonuçta kim bir ajana diğer bir ajandan daha iyi uyum sağlayabilir ki?
- Mania: Sahiplenici/bağımlı aşk olarak da tanımlanabilen bu aşk stilinde partnerler genelde birbirlerine karşı kıskanç, bağımlı ve sahiplenici bir tutum içerisinde oluyorlar. İlişki hakkında devamlı yoğun olumsuz düşüncelere (partnerini kaybetme korkusu gibi) sahip olmak, sorunlar yaşamalarına rağmen ilişkiyi bitirememek de bu ilişki stilinin öne çıkan özellikleri oluyor.
- Agape: Özgecil aşk olarak da bilinen bu aşk tipinde ise kişiler tamamen karşısındakine odaklı ve özverili oluyorlar. Bu sebeple de kendilerinden önce partnerlerini ve onların iyiliğini düşünüyorlar. Herkesin aşkı hak ettiğini düşünen bu kişiler, aşkı vermeyi veya hissetmeyi bir görev gibi anlıyor, bu sebeple de karşı taraftan bir şey beklemeden seviyorlar. Her ne kadar bir romantik ilişki örneği olmasa da böyle bir yakın ilişki “The Pursuit of Happyness” filmindeki baba ve oğul arasında gözlemlenebiliyor.
Yazımızda bahsettiğimiz 3 teorinin de ortaklıkları olduğunu fark ettiğinize eminiz. Belki aşkın ortak bir tanımı yok ama hislerimiz ya da beklentilerimiz ile ilgili bilgi sahibi olmak kendi deneyimlerimizi anlamamız için bize yol gösterebilir. Peki, şimdi siz cevap verin: “Sizin aşkınız hangisi?”