Bir çift düşünün. Bu çift bir hafta sonu beraber sinemaya gidip bir film izliyorlar. Sinemadan çıkıp bir restoranda bir şeyler yiyor ve uzun bir günü sonlandırmak üzere evlerine dönüyorlar. şimdi bu kişileri gözünüzde canlandırın ve şu soruya cevap verin: Bu iki kişinin cinsiyeti ne? Çoğumuzun bu soruya vereceği cevap "bir kadın ve bir erkek" olacaktır.
Eşcinsellik ülkemizde hala bir tabu fakat eşcinselliğin bir tabu olmadığı yerlerde ve hatta LGBTİ bireylerin en az ayrımcılığa uğradığı ülkelerde bile "ilişki" denince akla gelen çoğunlukla heteroseksüel ilişki oluyor. Filmlerde, dizilerde, reklamlarda, kitaplarda ya da büyük kitlelere hitap eden hemen hemen her kaynakta gördüğümüz ilişkiler bir kadın ve bir erkekten oluşuyor. Heteroseksüel ilişkileri tanıyoruz, her gün her yerde görüyoruz. Psikoloji bilimi de çok uzun zamandır bu ilişkiler üzerine sorular soruyor ve bu sorulara cevaplar arıyor. Eşcinsel ilişkiler üzerine yapılan araştırmalar ise 15-20 yıl öncesine kadar çok kısıtlıydı. Fakat eşcinselliğe dair tabuların yıkılması, homofobiye karşı mücadelenin güçlenmesiyle birlikte eşcinsel ilişkiler üzerine yürütülen araştırma sayısı da artıyor. Biz de bu yazımızda eşcinsel ilişkiler üzerine yapılan bazı araştırmalardan bahsedeceğiz.
Partner Edinme ve Ortak Yaşam
Eşcinsel ve heteroseksüel bireylerin partnerlerinde aradıkları özellikler üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki cinsel yönelim fark etmeksizin kişilerin partnerlerinde aradıkları temel özellikler ilgi, güvenilirlik, ortak ilgi alanları ve benzer düşünce ve inançlara sahip olmak. Buna ek olarak yine yönelim fark etmeksizin, erkeklerin geneli partnerlerinin fiziksel çekiciliklerine kadınlara göre biraz daha önem veriyor. Kadınların ise yine yönelim fark etmeksizin, partnerlerinin kişilik özelliklerine erkeklerden biraz daha fazla önem verdiği bulunuyor. Başka bir araştırmaya göre ise eşcinsel bireyler de heteroseksüel bireyler gibi, partnerlerini ortak arkadaş, iş ortamı, eğlence mekanları ya da sosyal etkinlikler yoluyla buluyorlar.
Eşcinsel ve heteroseksüel ilişkilerin benzerlikleri, farklılıklarına göre çok daha fazla olsa da bu ilişkilerin birbirinden ayrıştığı önemli bir nokta var: romantik/cinsel ilişki sonrası partnerler arasındaki arkadaşlık ilişkileri. 2004 yılında yapılan iki farklı araştırmaya göre, cinsel ilişki sonrası eşcinsel partnerlerin birbirleriyle arkadaş kalma oranı heteroseksüel partnerlere göre çok daha yüksek. Başka bir araştırmaysa eşcinsel bireylerin romantik ilişkilerini bitirirken partneriyle olan arkadaşlıklarının da biteceğinden heteroseksüel bireylere göre daha fazla endişelendiklerini gösteriyor. Bu duruma sebep olan faktörler hakkında pek fazla araştırma olmasa da toplumsal dışlanma ve ayrımcılık sebebiyle eşcinsel bireylerin heteroseksüel bireylere göre daha küçük sosyal ağlara sahip olması bu durumun muhtemel sebeplerinden.
Eşcinsel ilişkilerin heteroseksüel ilişkilerden bir diğer farkı ise birlikte yaşamanın getirdiği sorumlulukların partnerler arasında paylaşılma şekli. Geleneksel heteroseksüel ilişkilerin aksine çoğu eşcinsel ilişkide iki partner de kısmen de olsa ekonomik bağımsızlığa sahip kişiler oluyor, yani "eve ekmek getirme" sorumluluğunu tek bir partner üstlenmiyor. Başka bir araştırmaya göre ise eşcinsel çiftler ev işlerini heteroseksüel çiftlere göre daha eşit paylaşıyor. Heteroseksüel ilişkilerde ev işlerinin çoğunu kadın partnerler yaparken eşcinsel ilişkilerde bu işler iki partner arasında paylaşılıyor. Araştırmanın üzerinden yaklaşık 12 yıl geçtiği için toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda şu an daha iyi bir noktada olabiliriz, fakat sorumlulukların eşit olarak paylaşıldığını söylemek Türkiye özelinde henüz pek doğru olmaz.
Cinsellik ve Bağlılık
İlişkilerin süresi ve cinsel ilişkinin sıklığı arasındaki bağlantı üzerine yapılan araştırmalar birbiriyle tutarlı bir sonuç ortaya koyuyor: eşcinsel veya heteroseksüel fark etmeksizin, bir ilişki devam ettikçe ilişkideki cinsellik azalıyor yani çiftler gittikçe daha az seks yapıyor. "Cinsel ilişki sıklığı neden önemli?" diye düşünebilirsiniz, fakat çok sayıda araştırma ilişkilerdeki seks sıklığı ile partnerlerin cinsel tatminleri arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösteriyor. Yine heteroseksüel ve eşcinsel fark etmeksizin tüm ilişkilerde cinsel tatmin ile ilişkideki genel tatmini arasında bir bağlantı olduğu bulunuyor. Seks sıklığında görülen azalma tüm ilişkiler için ortak bir durum olsa da lezbiyen, gay ve heteroseksüel çiftlerin seks sıklığı arasında önemli bir fark var. Araştırmalara göre gay çiftler ilişkilerinin başında hem lezbiyen hem de heteroseksüel çiftlerden daha fazla, lezbiyen çiftler ise hem gay hem de heteroseksüel çiftlerden daha az seks yapıyor.
Eşcinsel ilişkilerle heteroseksüel ilişkilerin birbirinden farklılık gösterdiği başka önemli bir nokta daha var: partnerlerin ilişki dışı sekse karşı tutumları. Amerika'da yaşayan çiftler ile yürütülen bir araştırma konu hakkında ilginç bulgular ortaya koyuyor. Araştırmaya dahil olan eşcinsel erkeklerin sadece %36'sı cinsel tek eşliliğin sağlıklı bir ilişki için gerekli olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Bu oranın eşcinsel kadınlarda %71'e, heteroseksüel kadınlarda %84'e ve heteroseksüel erkeklerde %75'e çıktığı görülüyor. Yine aynı araştırma sonunda eşcinsel erkeklerin %82'sinin, eşcinsel kadınların %28'inin, heteroseksüel kadınların %21'inin ve heteroseksüel erkeklerin %26'sının evlilik dışı cinsel ilişkiler yaşadığı sonucuna ulaşılıyor. Ayrıca, araştırmalar gösteriyor ki cinsel sadakat lezbiyen ve heteroseksüel çiftler için ilişki tatmini açısından önemli bir faktörken gay çiftler için bu durum pek de geçerli değil.
Cinsel sadakat ve tek eşlilik gibi konularda ne kadar farklılıklar olsa da heteroseksüel ilişkilerdeki bağlılığı etkileyen temel faktörler eşcinsel ilişkilerde de son derece önemli. Bu faktörlerden en bariz olanı, karşılıklı sevgi ve tatmin gibi duygular, yani "çekim" diyebiliriz. Bu faktörlerden ikincisi ise sosyal çevredeki alternatif partner sayısı. İlişkideki partnerlerden birinin alternatif partner sayısı arttıkça, özellikle bu alternatif partnerler mevcut partnerden daha çekici ise, kişinin mevcut partnerden ayrılma ihtimali artıyor. Faktörlerden üçüncüsü ise ayrılmayı zorlaştıran "engeller". Bu engelleri, ayrılmanın getireceği maddi ve/veya manevi kayıplar olarak özetleyebiliriz. Bu engellerin sayısı ya da kişiye etkisine bağlı olarak ilişkilerdeki bağlılık süresi değişkenlik gösterebiliyor. Bu üç faktörün lezbiyen çiftler üzerindeki etkisini incelemek üzere yapılan bir araştırma gösteriyor ki bu faktörler heteroseksüel çiftlerin birbirlerine bağlılığını etkilediği gibi lezbiyen çiftlerin birbirlerine bağlılığını da etkiliyor. Yine aynı konu üzerinde yapılan araştırmalar, evli çiftlerin (araştırmanın yapıldığı yıllarda ABD'de evlilik eşitliği tanınmıyordu) beraber yaşayan heteroseksüel veya eşcinsel çiftlere göre daha fazla "ayrılık engeli" ile karşılaştığını ortaya koyuyor. Bu da evli çiftlerin ve dolayısıyla heteroseksüel çiftlerin ortalama ayrılık oranlarının eşcinsel çiftlerden daha düşük olmasına sebep oluyordu. ABD'de ve dünyanın başka birçok yerinde evlilik eşitliğinin tanınmasıyla birlikte bu oranlar birbirine yaklaşıyor olabilir fakat bu konu hakkında henüz yeterli araştırma maalesef mevcut değil.
Kısacası araştırmalara göre eşcinsel ilişkilerin dinamikleri heteroseksüel ilişkilerden pek de farklı değil. Var olan farklılıklar ise çoğunlukla bireylerin kişisel farklılıklarından kaynaklanıyor ya da toplumdaki heteroseksizm ve homofobi ile mücadele etmenin bir gereği olarak ortaya çıkıyor. Cinsel ilişki sıklığı ve cinsel tatmin arasındaki bağlantı eşcinsel ilişkilerde de heteroseksüel ilişkilerde de geçerli. Fakat lezbiyen, gay ve heteroseksüel ilişkilerdeki cinsel ilişki sıklığında ve bu ilişkilerdeki partnerlerin ilişki dışı sekse karşı tutumları arasında belirgin farklar olduğunu görüyoruz. Cinsellik konusunda gay çiftlerin lezbiyen ve heteroseksüel çiftlerden ayrıştığı belirli noktalar olsa da çiftleri birbirine ve ilişkiye bağlayan temel faktörler tüm bu ilişki türlerinde ortak bir yere sahip.