Bu yazımızda yakın ilişkilerin önemli bir boyutu olan cinsellikten ve cinselliğin romantik ilişkilerdeki rolünden bahsedeceğiz. Elbette cinsellik; bireysel ya da rastlantısal olarak, bir romantik ilişkiyle sınırlı kalınmadan da yaşanabilir. Bunun yanı sıra cinselliğin hiç yaşanmadığı romantik ilişkiler olduğunun da bilincindeyiz. Bu konularla ilgili bilgi edinmek için diğer yazılarımıza da göz atabilirsiniz.
Evrimsel olarak cinsellik, soyumuzun devamı için oldukça önemli. Buna ek olarak, araştırmalar, yetişkinler arasındaki romantik bağların gerek kurulmasında, gerekse sürdürülmesinde cinselliğin çok önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Örneğin, beyin görüntüleme yöntemleriyle yapılan araştırmalar, romantik aşk ile cinsel arzu esnasında benzer beyin bölgelerinin aktive olduğunu kanıtlıyor. Bu da cinsel arzunun aşkla ne kadar iç içe olabileceğinin bir göstergesi.
İnsanlar, hayvanlardan farklı olarak genellikle özel alanlarda seks yapmayı ve sonrasında birlikte uyumayı tercih ediyorlar. Buna ek olarak, çoğu memeli, tipik seks pozisyonundan farklı olarak sıklıkla yüz yüze pozisyonları tercih ediyor. Bu da cinsellik esnasında partnerlerin göz göze gelmesini sağlıyor. Tek başına bu bile partnerlerin birbirlerine olan yakınlığını artırıp kuracakları bağı teşvik edici olabiliyor. Bu tarz pozisyonlar aynı zamanda ventro-ventral (karın karına) kontağa da olanak sağlıyor. Bu kontağın partnerler arasında kurulan bağa yardımcı olduğu araştırmalarla destekleniyor. Bunların yanı sıra insanların hayvanlardan farklı olarak sadece yumurtlama dönemine yakın değil, menstrüal döngünün her evresinde seks yapabilmesi ya da yapmayı tercih etmesi aşağıda bahsedeceğimiz faktörlerin de olumlu etkisini artıran bir durum.
Özellikle ilişkilerin kurulma aşamasında beynimizin ödül sistemi (dopaminerjik sistem), partnerlerimize ait en ufak detaylarla harekete geçerek bizi onlarla fiziksel olarak yakınlaşmaya yönlendiriyor. Bize zevk vereceğini düşündüğümüz herhangi bir uyaran, örneğin güzel bir tatlı, beynimizde dopaminin salgılanmasına sebep olabiliyor. Fiziksel yakınlık da aslında kendi başına bir ödül; fakat aynı kişiyle düzenli olarak sağlanan fiziksel yakınlık, zamanla partnerimize koşullanarak ona bağlanmamıza yardımcı olabiliyor.
Cinselliğin ve özellikle de orgazmın dopaminerjik sistemi harekete geçirmesinin yanı sıra vücutta endorfin ve oksitosin salgılanmasına yol açtığını da biliyoruz. Peki bu ne demek? Endorfin bir başka ödül mekanizması olan opioderjik sistemin bir parçasıdır, sakinleştirici ve yatıştırıcıdır. Doyum ve rahatlama duygusunu hissettirir. Böylece partnerimize sadece heyecan verdiği için değil, aynı zamanda yaşattığı rahatlama ve sakinlik duygularından dolayı da koşullanmamızı sağlar. Gelelim oksitosinin buradaki rolüne: Maalesef beynimizdeki ödül sistemleri aynı zamanda çok hızlı bir şekilde alışarak zamanla o ödülden daha az zevk almamıza yol açıyor, tam da bu noktada oksitosin, dopaminerjik sistemi duyarlı hale getirerek seksin bize daha da ödül verici hale gelmesini sağlıyor. Üstelik de dopaminerjik ve opioderjik sistemlerin alışkanlık kazanma sürecini yavaşlatıyor.
Oksitosinin faydaları bununla kalmıyor tabii ki. Oksitosin, çiftlerin birbirine bağlanmasında adeta sihirli bir değnek görevi görüyor. Oksitosin salınımı, insanlara olan güvenimizi artırıp kendimizi karşımızdakine daha kolay açabilmemizi sağlıyor, bağlılık duygusunu artırıyor ve pozitif anıları zihnimizde daha çok kodlamamıza yardımcı oluyor. Bu durum partnerimizi idealize etmemize de sebep oluyor. Sarılma, okşama, seks, orgazm olma gibi yakın fiziksel kontaklar, oksitosin salınımını etkin hale getiriyor. Oksitosin, endorfinlerle birlikte cinsellik sonrasında yaşanan rahatlama hissinin temel sebeplerinden biri, bu sebeple de aslında cinsellik sonrasında partnerlerin uyuyakalması, genel kanının aksine olumsuz bir durum değildir. Hatta yaşanan deneyimin tatmin edici ve rahatlatıcı olduğunun son derece güçlü bir göstergesidir.Görüldüğü üzere, seks arzusu ilişkiye adım atılmasında ve ilişkinin devamlılığında oldukça önemli bir yere sahiptir. İlişkinin ilk dönemlerinde cinsel arzu çok daha yüksektir. Aşağı yukarı iki yıl süren romantik tutulma döneminden sonra partnerlerin birbirlerine karşı olan seks arzularında düşüş yaşanabilir. Bu son derece normal bir süreç olmakla birlikte her çiftin bu düşüşe verdiği tepki farklı olabilir. Bir ilişkide tutkunun neden azaldığını ve bu konuda yapılabilecekleri öğrenmek için bu konudaki yazımızı okuyabilirsiniz.