Bu yazımızda dışarıdan bakıldığında tuhaf görülebilecek ama aslında çoğumuzun da sıklıkla yaptığı bir durumdan bahsedeceğiz. Çiçekleriyle konuşan, arabalarıyla muhabbet eden veya kedileriyle dertleşen insanlara elbette rastlamışsınızdır. Aradığınız eşyayı bulamadığınızda sanki size komplo yapıyormuş gibi gelmedi mi hiç? Ya da telefonunuz aniden kapandığında onu kendinize muhatap alıp sıkı bir kızmadınız mı? Yapılan bilimsel araştırmalar bunun oldukça normal bir durum olduğunu gösteriyor. Bitkiler, hayvanlar ya da nesnelerle konuşmak bizim garip olduğumuz anlamına gelmiyor.
İnsan şekilcilik (antropomorfizm) kavramı insan dışındaki varlıklara insan özellikleri atamak ve insan dışı varlıklar hakkında sanki insanlarmışcasına yorum/çıkarım yapmak olarak tanımlanıyor. Mesela bir tilkiye kurnaz demek veya bir kedinin nankör olduğunu düşünmek bir hayvana insanvari duygular ve düşünceler atamanın en güzel örneklerinden. Bunun yanı sıra, bir objenin elleri, gözleri veya ayakları olduğunu düşünmek de yine insan şekilciliğe dahil oluyor. En yaygın görülen antropomorfizm örneklerinden bir tanesi cansız objelere insan isimleri vermek. Buna ek olarak, sevdiğimiz objeleri antropomorfize etmeye daha eğilimli oluyoruz.
Objeleri antropomorfize etmemizin üç temel nedeni var: İnsan yüzüne sahip gibi görünmeleri, bir nevi bize arkadaşlık ediyor olmaları ve bazen insanmışçasına, tahmin edemediğimiz davranışlar sergilemeleri. İnsan beyninin yüzleri algılama konusundaki özel yeteneği, insanların potansiyel tehlikelerden uzaklaşmasına ve insanları diğer objelerden ve yırtıcı hayvanlardan ayırıp arkadaş olarak algılayabilmesine yarıyor. Sosyal bir varlık olan insan için yüzleri tanıyabilme ve okuma yeteneği duyguları ve düşünceleri ifade etmek, anlayabilmek için oldukça önemli. Bu yüzden, cansız objeleri de yüzleri varmışçasına algılayabiliyoruz. Onları bu şekilde algılıyor olmak davranışlarımızı bile etkileyebiliyor. Örneğin, yapılan bir araştırma, bilgisayar ekranında insan gözlerine benzeyen gözler olduğunda insanların, daha işbirlikçi bir şekilde davrandıklarını gösteriyor. Benzer bir şekilde, arabamızın farlarını onun gözleri olarak düşünmek, arabamızın bize daha aşina bir hale bürünmesini sağlıyor. Robotları bile insanvari duyguları varmış gibi davrandıkları zaman daha çok seviyoruz. Aynı zamanda günümüzün büyük bir kısmında onunla vakit geçirdiğimizden arabamız bir nevi bize arkadaşlık ediyor. Aynı durum evcil hayvanlarımız için de geçerli. Yoksa siz hiç kedinizle uzun uzun sohbet etmediniz mi? Son olarak, insanlarda gözlemlediğimiz tahmin edilemez davranışları bir cansız objede de görmek bize o obje insanmış hissi veriyor. Obje normal davranışının aksine hareket etmeye başladığında, örneğin arabamız çalışmadığında, onu insanlaştırma eğilimimiz artıyor. Ona bir zihin atayarak aksaklığı anlamlı hale getirmeye çalışıyoruz. Ona "Aaa kızdın mı bana? Neden böyle yaptın şimdi?" gibi şeyler söylüyoruz.
Peki neden hepimizin bu kadar sık yaptığı bir şey toplumda sanki tuhaf bir şeymiş gibi algılanıyor? Örneğin çocukların oyuncaklarıyla konuşması garip karşılanmadığı gibi, kendi kimliklerini keşfetmek ve arkadaşlık geliştirmek adına yaptıkları yararlı ve sevimli bir dürtü olarak görülüyor. Ama yetişkinlerin cansız varlıklarla -alenen - konuşması sosyal normların dışında, olgun olmayan, çocukça ya da delice bir davranış olarak algılanıyor. Oysa ki, insan ve obje arasındaki psikolojik mekanizma ile insan ve insan arasındaki psikolojik mekanizma aslında aynı prensiplerle çalışıyor. Yani insan şekilcilik için aktif ve zeki bir sosyal varlık olan insanın aklının ve kavrama gücünün bir yan ürünü diyebilmek mümkün. Araştırmalar henüz antropomorfik eğilimler ve sosyal zeka arasındaki bağlantıyı göstermemiş olsalar da bu iki kavramın birbirleriyle güçlü bir şekilde ilişkili olma ihtimali oldukça yüksek. Kısacası bu davranış anormal ya da sağlıksız bir durum değil aksine normal bir sosyal davranış. O yüzden artık gönül rahatlığıyla kedinizle ya da arabanızla sohbet etmeye devam edebilirsiniz.