İçini açmak, insanlara duyulan duygusal yakınlığı göstermenin en somut yolu olabiliyor. Bu kavram bireyin bir başkasına kendisiyle ilgili bilinçli bir şekilde bilgi, duygu ve düşüncelerini aktarması olarak tanımlanıyor. Kendini açmak deyince akla sözel kanalla aktarılan bilgiler gelse de; nişanlanmak ya da partnerin adını dövme olarak yaptırmak gibi davranışlar da bilgi aktardığı için aslında bu kavrama dahil oluyor. Verilen bilgilerin içeriğinin ne kadar kişisel ve özel olduğu, alıcının verilen bilgilere olan ilgi ve tepkisi gibi parametreler de bilgilerin ilişkiyi ne kadar etkilediği konusunda etkili oluyor. Günün sonunda kendini açmak, karşılıklı bilgi alışverişleri bütünü olarak geçiyor ve yakın ilişkilerin kurulması ve korunması için çok merkezi bir öneme sahip oluyor.
Paylaştığımız her bilgi aynı etkiyi yaratmıyor ve aynı seviyede yakınlığı arttırmıyor. İnsanların kendilerini açmak için kullandığı bilgiler tanımlayıcı ve yüzeysel olabileceği gibi (memleketini söylemek), değerlendirici ve duygusal da olabiliyor (büyüdüğünüz yerden dolayı soğuk havaları sevdiğinizi belirtmek). Yapılan bir çalışmada bireylerin ilişki ilerledikçe kendilerini açma seviyeleri gözleniyor ve oda arkadaşı olan öğrenciler arasında konuşulan konuların genişliği en yüksek seviyede bulunuyor. Ancak, ilişkiler ne kadar ilerlemiş olursa olsun yüzeysel konular her zaman derin ve özel konulardan daha fazla konuşuluyor.
Peki, insanlarla ilgili ön yargılarımız onlarla olan yakınlığımızı ne kadar etkiliyor? 2004 yılında üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırmada yeni sınıf arkadaşlarıyla üç ila on dakika arasında konuşturulan bireyler bu yeni arkadaşlarıyla ilişkilerinin ne kadar gelecek vaat ettiğini tahmin ediyor ve bu tahminler dokuz hafta sonra bu öğrencilerin ne kadar görüştüğünü ve bu görüşmelerin ne kadar yakınlık içerdiğini ön görebiliyor. Bu durum, insanların yeni tanıştıkları kişilerle olan iletişimlerini (buna kendilerini açmak da dahil) onlarla ilgili ön yargılarını destekleyecek şekillerde düzenlemelerinden kaynaklanıyor da olabilir ama ne olursa olsun insanlarla ilgili ilk izlenimlerimizin onlarla gelecekte kuracağımız ilişkilerde oldukça etkili olduğunu söyleyebiliyoruz.
Erkekler medyada sık sık hem birbirleriyle hem de kadınlarla daha az paylaşım yapmakla suçlanıyorlar. İlişkinin önemi arttıkça paylaşım miktarı konusundaki cinsiyet farkı artıyor. Bu cinsiyet farkı abartıldığı kadar fazla olmamakla beraber, duygusal paylaşım toplum nazarında kadınlar için daha normal görülüyor. Bununla beraber, erkeklerin "romantik ilişkileri başlatan taraf" olduğu algısıyla uyumlu olarak erkeklerin ilişkinin kurulumu sırasında daha fazla kendisini açan taraf olduğu, kadınların ise karşılık vererek devamlılığı "onaylayan" bir rol aldığı bulunuyor. Burada bahsettiğimiz araştırmalar genel olarak eski ve heteronormatif bağlamlarda yapılmış araştırmalar olmakla beraber, bu bilgilerin çağdaş yorumunu cinsiyet farklılıkları olarak görülen şeylerin büyük oranda kalıcı ve tutarlı farklılıklardan ziyade sosyal cinsiyet normları sayesinde oluşmuş olduğu şeklinde yapabiliyoruz.
Kendini açmak, taraflar sınırlarını koruduğu ve karşılıklı yapıldığı sürece ilişkileri olumlu bir döngüye sokuyor. Kendileriyle ilgili özel bilgiler paylaşan insanlar sadece yüzeysel paylaşımlar yapan insanlara göre daha çok sevilir oluyor. İnsanlar daha çok sevdiği insanlarla daha fazla şey paylaşmaya daha yatkın oluyor. Daha çok şey paylaştığımız insanları daha da çok sevmeye başlıyoruz. Yani, bilgi paylaşımı yakınlığı, yakınlık ise daha fazla paylaşımı tetikliyor.Bazen zor olabilir ancak kendimizden bahsetmek, kendi çevremizde insanların yargılanmayacaklarını hissettikleri olumlu bir ortam yaratmak, paylaşımlarımızı yüzeysel bilgileri aşarak duygusala taşımak ve insanları samimi bir şekilde dinlemek insanlarla olan ilişkilerimizin kalitesini oldukça arttıracaktır.