Platform 9 √Ǭæ 'ten kalkmak üzere olan Hogwarts Express'in en arka vagonunda; Harry, Ron ve Hermonie sizi bekliyor desek buna inanmak ne kadar zor olur? Ya da 10 sezon boyunca süren Friends dizisinin sevilen karakteri Joey'nin size 'How you doin' diye seslendiğini söylesek Joey'nin o benzersiz ve fazlaca anlamlı gülümsemesi sanki size göz kırpar gibi gözünüzde canlanır mı?
Harry Potter, Romeo ve Juliet, Sherlock Holmes, Küçük Prens, Raskolnikov, Raif Efendi ve Maria Puder, Kaptan Jack Sparrow, Çelik Blek, Çalıkuşu Feride… Tekrar tekrar okuduğumuz ya da filmlerini izlediğimiz tüm bu karakterler ve daha nicelerinin aslında gerçek kişilikler olmadıklarını düşünmek ne kadar zor değil mi? Sanki her zaman yanı başımızda var olan, istediğimiz zaman konuşabildiğimiz bu karakterleri kurgu olarak hayal etmek oldukça güç. Peki, kimi zaman filmini izlediğimiz kimi zaman da sayfalarca okuyup,hayal gücümüzle tüm ayrıntılarını gözümüzde canlandırdığımız bazı karakterler ile neden kurgu olduklarını düşünemeyecek kadar anlamlı bir bağ kurarız?
Bu soruyu kitaplar üzerinden inceleyen bir araştırma, yazarın sayfalara yansıttığı dünyanın okuyucunun zihnine etkilerini incelediğinde okuduğumuz karakterlerin duygu durumundan kendimize anlamlar çıkardığımızı ortaya koyuyor. Karakterlerin duygu halini anlamamız, aynı duyguları hissetmeye yakın deneyimler yaşamamıza ve kitapta yazılı olan duruma dair empati geliştirmemize sebep olabiliyor. 'Knowledge activation' yani bilgi akvitasyonu olarak da adlandırılan bu kavram, okuduğumuz hikaye içeriğindeki imaları ve doğrudan ifade edilmese dahi karakterlerin duygu durumuna dair mesajları algıladığımızı, bunun sonucunda zihinsel olarak tepki vererek karakter ile bağ kurduğumuzu ortaya koyuyor. Kurulan bu bağ öncesinde, okuduğunu anlama becerilerimiz ortaya çıkıyor ve biz, gerçek olup olmadığını önemsemeksizin, okuduğumuz öykünün içeriğini otomatik olarak kabul ederek önümüzde yazılı duran bu kurgu dünyanın gerçekliğini kabul ediyoruz. Okuduğumuz ve algıladığımız her bilgi, aklımızda birer gerçeklik olarak yer ediniyor.
Televizyon karakterleri ile olan bağımızı araştıran ve 'Sevgi gerçeğe dönüştürür' iddiası ile yola çıkan başka bir araştırmaya göre ise aynı filmdeki ya da dizideki karakterler arasında en favori olanımız bize diğerlerine göre daha gerçek geliyor. Bu karakterle kendimiz arasında daha güçlü bir bağ olduğunu hissediyoruz. Karakterle bağ kurma, benzerlikler ve karaktere dair bilgi birikimi, gerçeklik algımızı etkiliyor. Karakterin geçmiş yaşamı, davranışları, bakış açısı gibi daha detaylı bilgiler ise karaktere dair bilgi birikimimizi derinleştirirken karakterin gerçek olduğuna dair algımızı da kuvvetlendiriyor. Detaylar arttıkça karakterin insana özgü özellikleri zihnimizde daha kolay canlanıyor. Yine aynı araştırmaya göre, gerçek kişilerin temsil ettiği karakterler ile The Simpsons gibi çizgi karakterler karşılaştırıldığında, gerçek kişiler tarafından temsil edilen karakterlere kendimizi daha yakın hissetmeye meyilliyiz. Karakterin insana dair özelliklerinin detaylarına dair bilgimiz arttıkça çizgi bir karakter ile tüm şartlar altında daha az bağ kuruyoruz.
Bazı araştırmacılar ise aslında bazı duyguları sadece bir kitabı okurken ya da bir filmi izlerken hissettiğimizi, gerçek dünyaya döndüğümüzde gerçekliği fark ederek okurken ya da izlerken yaşadığımız tüm o çok gerçek görünen duygularımızı unuttuğumuzu öne sürüyor. Gerçekten bir kişinin başına kötü şeyler geleceğini düşündüğümüz anda o kişiye yardım etme reflekslerimizin, o kişinin başına kötü bir şey gelmeyeceğini fark ettiğimizde değişmesine benzer şekilde, film izlerken ya da kitap okurken o an o duyguları yaşayıp sonrasında bu duyguları geride bırakıyoruz. Diğer yandan bazı araştırmacılar ise korku filmi izlerken korkmamızın ya da Romeo ve Juliet okurken hüzünlenmemizin sebebi olarak aslında bizden beklenenin bu duyguları yaşamamız olduğunu öne sürüyor. Bir diğer deyişle, bir korku filmini zaten korkacağımızı düşünerek izlemek bize gerçekten korku veriyor ve bu karakteri korkunç olarak algılamamıza sebep oluyor.
Bir destanda, filmde, kitapta ya da dizide karşımıza çıkan kurgu karakterlerin gerçek olduğunu düşünmenin sebebi ne olursa olsun hayatımızda somut bir yeri var. Onların simgelerini kağıda çiziyor, karakterlerinin bardaklarını kullanıyor, hatta onların dünyasından bir sporu kendi dünyamıza adapte ediyoruz. Bazen bir dizinin tüm sezonlarını ya da bir film serisini tekrar tekrar izleten, bazen aynı hikayeyi tekrar tekrar okutan ya da anlattıran bu gerçekliğin aslında var olmadığına bizi kim inandırabilir ki?