Başkalarına karşı şefkat duymakla kendimize duyduğumuz şefkat arasında nasıl bir fark var? En yakın arkadaşınızın zor bir dönemden geçtiği bir anınızı düşünün. O dönemde size ihtiyacı vardı belki ve siz de onun yanında olarak belki söylediklerinizle belki varlığınızla ona destek oldunuz. Arkadaşınızın iyi hissetmesini sağlamak için ona neler söylerdiniz? Onun rahatlamasını nasıl sağlardınız? şimdi durumu tersine çevirmeye ne dersiniz? Farz edelim ki o kişi sizsiniz. Kendinize de aynı cümleleri söyler miydiniz ya da şöyle diyelim kendinize karşı da aynı şefkatle yaklaşır mıydınız? Bazen etrafımızdaki insanlara o kadar odaklanıyoruz ki kendimizi dinlemeyi unutabiliyoruz. Başkalarına değer vermek, onları önemsemek tabii ki de bizi incitecek bir şey değil ama bunu yaparken bazen kendimizi görmezden gelebiliyoruz.
Başkalarını sevmeye başlamadan önce kendimizi sevmeyi öğrenmemiz ve hata yaptığımızda kendimize karşı sert davranmak yerine, hatalarımızı kucaklamaya ve kendimizi anlamaya çalışmamız gerekiyor. Kendimize şefkat göstermek çok da kolay olmayabilir ama bir yerlerden başlamamız gerekiyor. Öz şefkat üzerine yazdığımız bu yazı başlangıç için güzel bir adım olabilir.
Öz şefkat, başkalarına karşı gösterdiğimiz anlayış ve değeri kendimize karşı da göstermek anlamına geliyor. Aynı zamanda insanların mükemmel olmadıkları ve kusurlu olduğu gerçeğini kabul ederek, herkesin hata yapabileceğini fark etmemizi sağlıyor. Öz şefkatin üç temel bileşeni bulunuyor: Öz nezaket, insaniyet ve bilinçli farkındalık. Öz nezaket, kişinin hatalarından dolayı kendisini yargılamak yerine hatalarına anlayışlı bir şekilde yaklaşması olarak tanımlanıyor. İnsaniyet, tüm insanların hata yapabileceğinin farkında olarak birinin acısının tüm insanlık tarafından paylaşılacağını kabul etmesi anlamına geliyor. Bilinçli farkındalık ise kişinin kendi hatalarına ve acısına dengeli ve açık bir zihniyetle yaklaşması olarak tanımlanıyor.
"Başkalarını sevebilmek için öncelikle kendini sevmelisin" cümlesini bir yerlerde duymuşsunuzdur. İnsan öncelikle kendi ihtiyaçlarını, düşüncelerini anlayabilir ve yaptığı hatalara karşı daha anlayışlı bir tutum sergileyebilirse, kendini sevebilmesi daha da kolaylaşıyor. Kendine karşı şefkatle yaklaşabilen kişinin, sevdiklerine yani arkadaşlarına, ailesine ve partnerine karşı da aynı şefkati göstermesi mümkün olabiliyor.
Peki romantik ilişkilerimizde kendimize karşı şefkatli olmak partnerimizi ve bizi nasıl etkiliyor? Öz şefkati yüksek olan birey, kendi ihtiyaçlarına anlayışlı, sakin ve kabullenmiş bir şekilde yaklaşabiliyor. Böylece partnerinin üzerinde kontrolcü bir tavır sergilemek yerine, partnerine daha fazla özgürlük alanı sağlayabiliyor. Aynı zamanda bu bireylerin, partnerleriyle yaşadığı tartışma ve sorunlarda, duruma partnerlerinin bakış açısıyla bakabilme ve kendi hatalarını kabullenebilmeleri sebebiyle, problem çözme becerileri de daha yüksek oluyor. Hatta bu tartışmalar sırasında, geri adım atmaya ve özür dilemeye daha meyilli olduklarından, tartışmalar daha hızlı bir şekilde çözülebiliyor. Kendilerine karşı yüksek seviyede şefkat gösterebilen kişilerin aslında partnerleriyle yaşadıkları tartışmalara daha ılımlı yaklaşabiliyor olmalarının nedeni hem kendilerinin hem de partnerlerinin kusursuz olmadıklarını kabullenmeleri oluyor. Eğer kişiler hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul ederlerse etrafındakileri değiştirmek için çabalamak yerine, onları olduğu gibi kabullenebiliyor.
Tüm bunlara rağmen partnerimizle mutlu sona ulaşamadığımızda öz şefkatli biri olmak bize nasıl bir yarar sağlıyor? Ayrılıklar bazen bizi beklediğimizden daha çok etkiliyor. Partnerimiz hayatımızdan çıkıyor ve hayatımıza artık o kişi olmadan devam etmek durumunda kalıyoruz. Aslında her ayrılıktan sonra ayrılığın yasını tutuyoruz. Bazen yaşanan ayrılık için partnerimizi suçlayabiliyor bazen de tüm sorumluluğu kendi üzerimize alabiliyoruz. Ayrılıktan kendini sorumlu tutan insanlar kendini depresyon ve endişe içinde bulabiliyor ve eski partnerlerini sosyal medyadan stalklamak isteyebiliyor. Fakat yaşanan bu üzüntüye rağmen, öz şefkate sahip olan bireyler ayrılık sonrası kişisel gelişim gösterebiliyor. Bunun sebebi ise kendilerine karşı şefkatli olan kişilerin ayrılığın olumsuz etkisini (kendini suçlamak) olumlu bir etkiye (kendine karşı nazik olup, ayrılığı kabullenebilmek) çevirebilme becerilerinden kaynaklanıyor. Böylece duygu düzenleme becerisinin yüksek olması bireyin ayrılığı daha olgun bir şekilde karşılamasına olanak tanıyor iken aynı zamanda ayrılık sonrasında da uyum sağlamasını kolaylaştırıyor.
Romantik ilişkilerde kadınlar ve erkekler arasındaki farklara gelecek olursak, kadınların erkeklerden daha az öz şefkate sahip olduğu söyleniyor. Buna rağmen erkekler romantik ilişkilerinde kendi hatalarını düzeltme konularına daha isteksiz yaklaşabiliyorlar. Kadınlar düşük maaş ücretleri, işsizlik oranının yüksek olması ve geleneksel baskıdan dolayı ilişkilerini korumak adına erkeklere kıyasla daha çok çaba harcayabiliyorlar. Bunlara ek olarak kadınlar ilişkide yaşadıkları sorunları görmezden gelmek yerine tartışmayı tercih ediyorlar. Yani kadınların genel olarak daha az öz şefkate sahip olduğu kabul edilse de ilişki içerisinde sorunlara daha ılımlı yaklaşan taraf da yine onlar oluyor.
Kendimize, sevdiklerimize gösterdiğimiz şefkatin aynısını göstermekten kaçınabiliyoruz. Aslında kendimizi anlamak ve yaşadıklarımızı kabullenmek bizim kişisel gelişimimize katkı sağlayan bir durum. Yaşadıklarımıza karşı duygusal direncimizi arttırmak ve kendimize karşı daha şefkatli olmayı öğrenebilmek için bilinçli farkındalığımızı arttıracak, kendimizi daha çok anlamamızı sağlayacak eylemlere yönelebiliriz. Kimi insanlar bunu meditasyon yaparak, yazı yazarak, resim çizerek yapmaya çalışırken kimileri ise sadece sahip olduklarına şükrederek ve kendisine teşekkür ederek sağlayabiliyor. Kendimize neyin en iyi geldiğini yine biz biliyoruz. Kendimize şefkatle yaklaşabilmek için 'şu an' çok uygun bir zaman.