Geçtiğimiz yılın en iyi filmlerinden biri olarak görülen Sound of Metal, işitme problemi yaşayan bir bateristi merkezine alıyor. Sevgilisiyle oluşturdukları metal grubunun konserlerinden sonra baterist Ruben'in işitme becerilerinde problemler oluşmaya başlıyor. Önceleri çok fazla önemsemese de yaptığı işi tamamen etkileyen bu problem giderek varlığını Ruben'e hissettiriyor. Ruben bir yandan tedavinin yollarını ararken diğer yandan neredeyse duyamaz hale geliyor. Hiç istemese de kız arkadaşının da ısrarı üzerine bir sağır topluluğuna katılıyor. Ancak Ruben yeni durumu kabul etmekte zorlanıyor ve geçmişine dönmenin yollarını arıyor. Sound of Metal filminde, hayat Ruben'i zorlu koşulların içine iterken izleyenleri kabullenme ve değişim üzerine düşündürüyor.
Açılışta ana karakterimiz Ruben'i gürültülü bir metal konserinde görüyoruz. Ustaca ve tempolu bir şekilde bateri çalışını izliyoruz. Duyulandistortedilen gitarın sesi, vokal kullanımı ve bateri, izleyiciyi gergin bir atmosferin içine sokuyor. Sonrasında, sevgilisi ile karavanda yaşayan ve kurdukları müzik grubunun turneleri için oradan oraya giden genç bir adamın hikayesine tanık oluyoruz. Belki de hayatının en hareketli ve gürültülü döneminde yaşadığı işitme problemi Ruben için en başta anlamlandıramadığı ve bundan dolayı önemsemediği bir probleme dönüşüyor. Bu işitme sorunu gün geçtikçe daha da ilerliyor. Konserleri yapamamaya başlıyorlar ve Ruben giderek paniklemeye başlıyor. Bu noktada film, Ruben'in hissettiği panik havasını çok güçlü bir şekilde aktarıyor. Ruben en iyi yaptığı işten mahrum kalıyor ve bir anda yaşanan bu kaybın etkilerini uzun bir süre tecrübe ediyor. Yaşadığı şey ölüm gibi anlık bir kayıp olarak tecrübe edilmiyor, daha çok uzun bir süreye yayılan ve yavaş yavaş yaşanan bir kayıp oluyor. Bu nedenle Ruben'in en başlarda bu durumu inkar etmesi göze çarpıyor. Sonrasında ise tedavi arayışı sırasında hissettiği gerginlik izleyiciye de geçiyor. Sonunda ne olacağı, tekrar sağlığına kavuşup kavuşamayacağı hep zihninde dolaşan sorular oluyor. Filmde bu gerginliğin güçlü bir şekilde aktarılmasını mümkün kılan da Ruben'in bu kaybı yasın beş aşaması olarak bilinen süreçlerden geçerek yaşaması oluyor. İnkar ve öfke aşamalarında Ruben'in bu durumla nasıl başa çıktığını izliyoruz.
Yasın pazarlık aşaması ise Ruben için sağır toplumuna katılması olarak karşımıza çıkıyor. Ruben, elinden öylece alınan bir hayatı olduğunu düşünüyor ve korkarak bunu geri almak istiyor. Ancak sevdiğimiz insanlarla birlikte olan güzel günler birden geçince veya geri gelmeyeceği gerçeği ile yüzleşince kabullenememe hali insanı bu pazarlığa itiyor. Ruben aslında işitme kaybından dolayı sağır olmayı istemiyor. Kız arkadaşının ısrarıyla gittiği sağır toplumunda ona sunulan ise sağırlığın bir ayıp, kusur ve düzeltilmesi gereken bir şey olmadığı. Bu topluluğa katıldıktan sonra Ruben'i kendisini dünyadan soyutlamış, o kaybettiği hayatın bir ucundan yakalamaya çalışan biri gibi izliyoruz. Filmin bu bölümünde, Ruben'in kimlik krizini izliyoruz. Bu kriz varoluşsal bir durumdan değil fiziksel bir problemden dolayı çıkıyor. Temel çatışması ise ait olamama düşüncesi. Çünkü ona göre kendisi bu topluluğa ait değil.
Sağır toplumunda onu toplumun içine katmak isteyen Joe ise Ruben'in yaşadığı bu hezeyanı anlayıp ona yapıcı şekilde yaklaşmaya çalışan biri. Onu bu toplumun kurallarına göre yaşatmak istiyor. Kurallar, Ruben'i bir şeylere zorlamaktan ziyade, onun sağlıklı bir şekilde topluluğa uyum sağlaması için var. Ruben bulunduğu bu yeni durumdan tek başına istediği gibi çıkabileceğini sanıyor ancak toplulukta geçirdiği süre boyunca farkındalık kazanıyor. Tamamen gönüllü olmasa da topluluk içinde yaşamak ona, kendi durumunu kabullenebileceğini öğretiyor. Ne var ki bu basit bir kabullenme süreci olmuyor.
Ruben'in topluluğa karşı hissettiği mesafe onları küçük veya kusurlu görmekten kaynaklanmıyor. Yaşadığı işitme kaybından dolayı eski hayatına dönememe korkusu bu topluluğa karşı duvar örmesine neden oluyor. Bir süre burada var olabilmeye çalışsa da Ruben bir ikilik içerisinde mücadele ediyor. Bir yandan eskiye dönüş için tedavi olmayı ve bu hastalıktan tamamen kurtulmayı istiyor, öbür yandan ise bu toplumun bir parçası olmaya başlıyor. Ancak Ruben'in korkusu ve geçmişe dönme isteği, onun bu durumu kabullenmesine engel oluyor. Ruben ameliyat olmak için topluluktan ayrılıyor ve beklediği sonuca kavuşamıyor.
Film boyunca sürekli olarak gördüğümüz şey Ruben'in mücadelesi. Geçen zamana, aşık olduğu kişiye, yaptığı müziğe geri dönmek için verdiği mücadele. Bunun için korkarak ama bunu kendine belli etmeyerek bir umut taşıyor Ruben. Sağır toplumunda bununla yaşamaya karşı çıkıyor ancak tedavi de bekleneni vermiyor. Ruben, sonrasında kız arkadaşının yanına döndüğünde eski zamanlarından bulmayı umduğu tek şeyi, aşkı da kaybettiğini görüyor. Artık mücadele etmesi değil, ait olduğu yerle yüzleşmesi gerekiyor.
Sound of Metal işitme problemi yaşayan bir bateristi anlatsa da asıl ele aldığı konu iyileşmek. Film, iyileşmek kavramına birçok açıdan bakıyor, iyileşmenin ne olduğunu sorguluyor. Bir sağlık probleminden tamamen kurtularak "şanslı" biri olmak mı yoksa olduğun halinle yüzleşerek bununla yaşamayı öğrenmek mi? Tek başına olmak ve kendi kabuğuna çekilmek her şey için bir çözüm mü? Bu sorularla izleyiciyi baş başa bırakırken bir melodram yaratmıyor ve meseleyi dramatize etmiyor. Sound of Metal bir müzisyenin hikayesi, değişim yaşayan bir müzisyenin.