Kadınların kurumsal iş gücüne kitlesel olarak girmesinin ve ilk eşit ücret yasalarının çıkarılmasının üzerinden yaklaşık 50 yıl, şirketlerin ilk cinsiyet çeşitliliği planlarını tasarlamasının üzerinden 20 yıl geçti. Buna rağmen kadınlar küresel olarak tüm iş gücü düzeylerinde büyük ölçüde yetersiz bir şekilde temsil edilmeye devam ediyor.
İş gücü düzeyinde temsil imkanı bulan kadınlar da birçok problemle karşılaşıyor. Cinsiyete dayalı maaş tutarsızlıkları yaygın sorunlardan biri. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) analizine göre, ücretli işlerde çalışan kadınlar erkeklerden ortalama yüzde 10 ila 30 daha az kazanıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde tam zamanlı çalışan kadınlar, erkek meslektaşlarının kazandığı her dolar için 78 sent kazanıyor. Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde ise durum çok daha kötü. COVID-19 sürecini ele almak gerekirse ekonomik açıdan küresel anlamda birçok olumsuz gelişme olmasının yanı sıra kadınların yoğunlukla istihdam ettiği hizmet, perakende satış, eğitim ve sağlık sektörlerinin koşullardan en kötü etkilenen alanlardan olması göze çarpıyor. Diğer yandan, uzaktan çalışma sistemleri süreci dahilinde de kadınların evlerinde çocukları ve ev içi sorumlulukları adına yoğunlukla birincil bakım veren konumda olmaları çalışma koşullarını zorlaştırıyor.
Bir diğer problem ise toplumsal cinsiyet stereotipleri. Toplumsal cinsiyet yargılarının çalışan kadınların meslektaşları tarafından görülme biçimleri ve ilerleme şansları üzerinde önemli bir etkisi bulunuyor. Örneğin, kadınların genel olarak "ilgilenme" becerilerinin - başkalarını destekleme ve cesaretlendirme - daha gelişmiş olduğu düşünülüyor. Erkekler ise genellikle problem çözme, girişkenlik ve denetleyicileri etkileme gibi daha iyi "sorumluluk alma" becerilerine sahip olarak görülüyor. Bu görüşler çoğu kez yanlış olsa da var olmaları iş yerinde erkeklerin ve kadınların değerlendirilme biçimini etkiliyor. Dahası, bu "niteliklerin" her ikisi de aslında iyi bir lider olmak adına önemliyken klişe erkeksi özellikler, etkili liderlik için önemli ve temel bileşenler olarak görülebiliyor. Sonuç olarak liderlik pozisyonu arayan kadınlar, bu klişeleşmiş erkeksi liderlik becerilerine sahip olduklarını "kanıtlamak" için genellikle erkek adaylardan çok daha fazla çalışmak zorunda kalıyorlar. Ek olarak kadınlar liderlik, problem çözme ve rekabetçi olma gibi diğer konularda başarılı olamayacakları şeklindeki yanlış algının üstesinden gelmek zorunda kalıyorlar.
Tüm bu durum kadınlarda hayal kırıklığı ve öfke duygularına yol açabiliyor. Ancak kadınlar işte öfke ve hayal kırıklığı duygularını ifade ettiklerinde bu sefer de aşırı duygusal olarak etiketlenme veya daha zorlu pozisyonun stresiyle başa çıkamayacakları düşüncesi ile karşılaşıyorlar. Tüm bunlar sonuç olarak kadınları yıpratıyor ve stres ve tükenmişlik karşısında birincil hedef haline getiriyor.
Bazı kadınlar ise uyum sağlamak ve iş dünyasında hayatta kalmak için daha agresif bir tutum sergilemek zorunda hissedebiliyorlar. Kadınların erkek çalışan ve yöneticilerin davranışlarını başarılı biçimde yönetmek amacıyla modellemesi ve zamanla bu durumun kadınların liderlik tarzlarının bir parçası haline gelmesi "toksik erkeklik" olarak adlandırılıyor. Kadınların sektörlerinde tutunma ve erkeklerle aynı seviyede görülme amaçlarıyla iş-yaşam dengelerinden lüzumsuz fedakarlıklar yapma eğilimleri de olabiliyor. Zamanla agresif tutumları benimseyen kadınlar, diğer kadınlardan ayrıştıklarını gösterme motivasyonları ile birlikte kadın çalışma arkadaşlarıyla çatışma haline girebilirler.