Duyusal ihtiyaç, duyularımızın harekete geçebilmesi için dışarıdan edindiğimiz bilgilere deniyor. Bu bilgiler gözümüzle gördüğümüz, kulağımızla duyduğumuz, burnumuzla kokladığımız ve bedenimizle dokunduğumuz şeylerden oluşuyor. Bu aldığımız bilgileri beynimizde işleme tabi tutuyor ve ardından duyu bütünleme becerimiz sayesinde çevreye uygun tepkiler verecek şekilde değerlendiriyoruz. Tahmin edersiniz ki, her çocuk bu bilgileri alma ve bu bilgilere tepki verme konusunda aynı olmuyor. Örneğin, bazı çocuklar oturmaları gereken zamanlarda yerlerinde duramazken bazıları özgürce oynayabilecekleri zamanlarda daha pasif kalabiliyorlar. Çocukların bu şekilde farklı davranışlar göstermeleri, duyularıyla aldıkları bilgileri farklı şekillerde bütünlemelerinden kaynaklanıyor.
Çoğu çocuk etrafına uyumlu tepkiler verirken, bazı çocuklar duygularını kontrol etmekte ya da aktivitelere katılım göstermekte zorlanabiliyorlar. Bu durum, çocuğun çevresindeki uyaranların çocuğun mizacına uygun olmamasından kaynaklanabiliyor. Uyaranların çocuk için az ya da çok olduğunu anlayabilmek için çocuğun iki özelliğine bakılması gerekiyor: Duyusal eşiği ve davranış stratejileri.
Duyusal eşiği düşük çocuklar etrafta olup biten en ufak şeyin ayırdına varabilirken, duyusal eşiği yüksek olan çocuklar değişimleri anlayabilmek için daha fazla uyarana ihtiyaç duyuyorlar. Davranış stratejisi pasif olan çocuklar, uyaranlara o an tepki göstermezken sonradan gösterebiliyor. Örneğin, kalabalık bir grupla karşılaştıklarında o an hiçbir şey yapmadan etraflarını izleyip kalabalık dağılınca bağırıp çağırmaya başlayabiliyorlar. Aktif çocuklar ise uyaranla karşılaştıkları an ya uyarandan kaçıyor ya da daha fazlasını istiyorlar. Örneğin, bir koku ya da sesten hoşlanmadıkları an odayı terk edebiliyor, hoşlarına giden bir doku olduğunda ise o nesneye daha fazla dokunmak isteyebiliyorlar.
Çocukların bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, oyun sırasında duyusal ihtiyaçlarını karşılamak kolaylaşıyor. Aktif davranış stratejileri sergileyen çocukların oyun sırasında gösterdikleri bazı hareketlerin ve pasif davranışlarda bulunan çocukların aniden geliştiği düşünülen tepkilerinin nedenleri, etraflarındaki yetişkinler tarafından anlaşılabiliyor. Bu farkındalık sayesinde, çocuğun sakinleştirilmesi sırasında yetişkinler durumu anlamlandırabildikleri için çocuğa daha anlayışlı ve şefkatli davranabiliyor. Aynı zamanda çocuğun duyusal eşiği düşük ise oyun sırasında uyarana boğulmaması, yüksek ise fazladan uyaran içeren oyunlarla desteklenmesi sağlanabiliyor.
Çocukların hem davranış stratejilerini hem de duyusal eşiklerini aynı anda düşündüklerinde, yetişkinler çocuklarını hem günlük hayatta hem de oyun sırasında daha iyi anlayabiliyor ve bu sayede gelişimlerine daha çok katkıda bulunabiliyorlar. Duyusal eşiği yüksek ve davranışları pasif olan çocukların daha fazla uyarana ihtiyaçları olsa da bu ihtiyaçlarını talep edemedikleri görülüyor. Bu sebeple yetişkinler tarafından duyusal oyunlarla desteklenmeleri gerekiyor.
Eşiği düşük olup pasif davranış stratejisi sergileyen çocuklar ise etraflarındaki değişiklikleri çok çabuk algılasalar da o an tepki vermekte zorlanıyor. Bu nedenle rahatsız oldukları şeylere verdikleri tepkiler sonradan geldiği için çok alakasızmış gibi görünebiliyor. Ancak bunun farkında olan yetişkinler, çocuğun bu durumunu dakikalar ya da saatler önce yaşanan olaylara bağlayabiliyor.
Duyusal eşiği yüksek ve davranışları aktif olan çocuklar, duyusal uyaranları daha fazla alabilmek için çaba sarf edebiliyor. Örneğin, görsel ilgisi yüksek çocuklar doğayı daha yakından ve uzun süre incelemek için uğraşırken dokunsal ilgisi yüksek çocuklar her şeye dokunmak isteyebiliyor. Bu çocukların, özellikle oyun sırasında öğrenmek için ihtiyaçları olan duyusal uyaran miktarını almalarına izin vermek gerekiyor. Çok fazla takıldıklarını düşünerek önlerinden ilgiyle inceledikleri oyuncakları almak onlara yarardan çok zarar getirebiliyor.
Duyusal eşiği yüksek olup aktif davranış stratejisi sergileyen çocukların ise dikkatleri en küçük uyaran ile bile dağılabiliyor. Bu gibi durumlar karşısında rahatsız olarak ortamı terk etmek isteyebiliyorlar. Örneğin, çamurla oynarken eldiven giymek isteyebiliyor ya da müzik duyduklarında hemen kulaklarını kapatabiliyorlar. Çocukların bu tepkilerinin anlayışla karşılanması ve yetişkinlerde öfkeye yol açmaması onların kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlıyor.
Özetle, ebeveyn ve öğretmenlerin çocukların duyusal eşiği ve davranış stratejilerinin farkında olmaları, oyun sırasında onların duyusal ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için önem arz ediyor. Duyusal eşiği yüksek çocukların ihtiyaçları olan duyusal uyaran seviyesini alabildiğine emin olmak, alamıyorlarsa desteklemek gerekiyor. Duyusal eşiği düşük çocukların ise maruz kaldıkları uyaranlara verdikleri tepkileri anlamak ya da sonradan gelen tepkilerini anlamlandırabilmek hem çocukların hem de yetişkinlerin hayatlarını kolaylaştırıyor.