Akran grupları tarafından reddedilen çocukların, çeşitli olumsuz sosyal davranışlar sergilediklerini görüyoruz. Reddedilen çocuklar kendi içinde reddedilen-saldırgan ve reddedilen-geri çekilmiş olarak ikiye ayrılıyor. Reddedilen-saldırgan çocuklar; akranlarla çatışma, fiziksel ve ilişkisel saldırganlık, hiperaktivite, dikkatsiz ve dürtüsel davranışlar gösterebiliyor. Bu çocukların reddedilme nedenleri agresif davranışları olabileceği gibi, çocuklar reddedildikleri için de bu saldırgan davranışları sergiliyor olabilirler. Reddedilen-saldırgan çocuklar, akranlarının masum davranışlarını "düşmanca" olarak yorumlayabiliyor ve yaşadıkları sosyal zorluklar için başkalarını suçlama eğiliminde olabiliyorlar.
Reddedilen-geri çekilmiş çocukların ise genellikle okulda eğitime başladıkları ilk yıllardan itibaren akranları tarafından dışlandıklarını görüyoruz. Bunun sonucunda, bir süre sonra bu çocukların sınıf içi etkinliklere katılımları azalıyor, yalnızlık duyguları artıyor, akademik başarıları düşüyor ve okuldan kaçmak isteyebiliyorlar. Reddedilmiş çocukların çoğunun birkaç arkadaşı oluyor, ama bazıları arkadaş dahi edinemiyorlar. Arkadaşlık ilişkilerinin zayıf olması da bu çocukların uyum güçlüklerini öngörmemize yardımcı oluyor.
Reddedilen çocukların akran ilişkilerini ve psikolojik uyumunu iyileştirmek için çeşitli müdahaleler bulunuyor. Müdahalelerin birçoğu koçluk, modelleme ve bir akranla etkileşimin nasıl başlatılacağı, oyunda nasıl iş birliği yapılacağı ve başka bir çocuğa dostça duygu ve onayla nasıl yanıt verileceği gibi olumlu sosyal becerileri güçlendirmeyi içeriyor. Sosyal beceri eğitimini diğer tedavilerle birleştirmek eğitimin etkisini artırıyor. Reddedilen çocuklar, genellikle düşük akademik öz güvenlerinden dolayı öğretmenlere ve sınıf arkadaşlarına karşı olumsuz tepkiler gösterebiliyor. Yoğun akademik eğitim, bu çocukların hem okul başarısını geliştiriyor hem de sosyal kabul oranlarını artırıyor.
Başka bir yaklaşım, perspektif alma ve sosyal sorunları çözme konusunda eğitime odaklanıyor. Ancak birçok reddedilen-saldırgan çocuk, zayıf sosyal becerilerinin farkında olmuyor ve sosyal başarısızlıklarının sorumluluğunu almıyor. Reddedilmiş-geri çekilmiş çocuklar ise tersine, akran zorbalıklarına karşı öğrenilmiş ve çaresiz bir yaklaşım geliştirebiliyor. Tekrarlayan ve sürekli devam eden reddedilme sonucu çocuk asla sevilmeyeceği sonucuna varabiliyor.
Reddedilen çocukların daha iyi ilişkiler kurması konusunda öğretmenlere iş düşüyor. Reddedilen çocuklar sosyal becerilerini güçlendirdikçe öğretmenlerin de çocukları akranlarının olumsuz görüşlerini değiştirme konusunda teşvik etmesi gerekiyor. Ancak reddedilen bir çocuk zaman içerisinde kabul görmeye başlasa da, çocuğun olumlu davranışları görmezden gelip olumsuz davranışları seçme eğilimi olabiliyor. Bu noktada öğretmenlerin övgü ve beğeni ifadeleri, akranların yargılarını değiştirme konusunda etkili olabiliyor.
Çocuğum Akranlarını Neden Kıskanıyor?
İlişkilerde kişiler arasında kıskançlık kavramını sık sık duyarız. Peki kıskançlık, çocukların arkadaşlık ilişkilerini nasıl etkiliyor? Kıskançlık aslında çocukluk döneminden ergenlik dönemi ve sonrasına kadar gelişimsel değişiklikler gösteriyor. Bu sebeple her dönemdeki rolü ve çocuğun ilişkilerine olan etkisi de değişiklik gösteriyor. Fakat kıskançlığın gelişimsel dönemlerdeki farklılaşmasına gelmeden önce bu duygunun karmaşık yapısını biraz açarak başlayalım. Aslında kıskançlık alt grup duygulara giriyor. Yani temel duygularımız olan sevgi, öfke ve korkunun kombinasyonu kıskançlığı oluşturuyor.
Önceki yazılarımızda kardeşler arası kıskançlıktan bahsetmiştik. Her ilişki dinamiği farklı olduğu için çocuğun arkadaş ilişkilerinde duyduğu kıskançlık kardeşine duyduğundan farklı oluyor. Çocuğun arkadaşlarıyla ilişkisinde deneyimlediği kıskançlığı gelişimsel olarak incelemek, bu duygunun değişimini anlamak için yol gösterici oluyor. 18 aylık bebekler yavaş yavaş sosyal ilişkilerde kendilerinin ve çevresindekilerin rollerini kavramaya başlıyor. Ayrıca bebek bu dönemde, etrafındaki insanların arasındaki ilişkilerin, bu insanların kendisiyle olan birebir ilişkisini engelleyebileceğini düşünmeye başlıyor. Bu sebeple örneğin annesinin yanında gördüğü bir çocuğu, annesiyle olan ilişkisine bir tehdit olarak algılayabiliyor. 4-5 yaşlarına geldiğinde ise kıskançlığını somut olarak göstermeye başlıyor. Arkadaş kıskançlığını da içine alan sosyal karşılaştırma kuramına göre, çocuk 6 yaşından itibaren kendisini çevresiyle karşılaştırmaya başlıyor. Yani, arkadaş kıskançlığı çocuklarda 6 yaşlarından itibaren görülebiliyor. Fakat erken ergenlik dönemine kadar arkadaş kıskançlığı çocuklarda nadir gözlemleniyor. Çünkü erken ergenlik dönemine kadar insanların başkalarıyla birlikte geçirdikleri vakitlerin aralarında bağlılığa, sevgiye ve bu sebeple belki de yeni bir arkadaşlığa sebep olabileceğini kavrama yetileri henüz gelişmemiş oluyor. Bu sebeple çocuk, arkadaşı çevresindeki insanlarla vakit geçirdiği için kıskançlık duymayabiliyor. Fakat erken ergenlik dönemine geldiğinde çocuk arkadaş ilişkilerinde üçüncü bir kişiyi kişisel bir başarısızlık olarak algılayabiliyor. Arkadaş kıskançlığını diğer ilişkilerdeki kıskançlıklardan ayıran karakteristik özellik de aslında bu oluyor: üçüncü kişiler. Çocuk üçüncü kişilerin varlığını arkadaşlığına bir tehdit olarak görüyor. Arkadaşlığı devam etse bile çocuk üçüncü kişilerden dolayı arkadaş ilişkisinin zayıfladığı veya arkadaşının artık onu eskisi kadar sevmediği hissine kapılabiliyor. Bu hislere kapılan çocuğun öz güveni zarar görüyor ve arkadaşlığını korumak için farklı yollara başvurabiliyor.
Öz güveni zarar gören çocuklar, arkadaşlık ilişkilerini korumak için akran zorbalığı yapabiliyorlar. Üçüncü kişileri arkadaşıyla olan ilişkisinden çıkarabilmek için dedikodu, dışlama, söylenti yayma gibi yöntemlere başvurabiliyorlar. Bu durumda ebeveynler çocuğun yaptıklarını öğrendiklerinde cezalandırabiliyor. Bu durum yaşandığında, çocuğu dinlemek, ona anlaşıldığını hissettirmek, hatta ebeveynin arkadaş ilişkilerinde kıskançlık duyduğunda neler hissettiğini çocukla paylaşması önem taşıyor. Kıskançlığın yanlış bir şey olduğunu söylemek yerine, bunun sonucunda yaptığı davranış üzerine konuşmak daha faydalı oluyor. Yani çocuğun duygularını bastırmak değil, davranışlarını düzenlemesine yardımcı olmak gerekiyor.