Latince "resilire" kökünden gelen "resilience" aslında esneklik ve elastikiyet anlamına geliyor ve mühendislik, çevre bilimi gibi farklı çalışma alanlarında da kullanılıyor. Psikolojide ise en temel haliyle, kötü koşullara maruz kaldıktan sonra toparlanabilme, olumlu bir adaptasyon geliştirebilme anlamına gelen dinamik bir süreç olarak tanımlanıyor. Peki nasıl oluyor da risk faktörleri taşıyan ya da olumsuz erken deneyimler yaşayan bireyler yetişkinliklerinde erken dönem travmalarının etkisinden kurtulabiliyor? Bu alandaki en büyük çalışmalardan bir tanesi 1955 yılında Werner tarafından gerçekleştiriliyor. Hawaii'nin Kauai adasında yürütüldüğü için Kauai Boylamsal Çalışması olarak da bilinen araştırmada, 698 çocuk doğumlarından kırk yaşlarına kadar gözlemleniyor ve biyolojik ve psikososyal risk faktörlerinin, stresli olaylara maruz kalmanın ve koruyucu faktörlerin çocukların hayatını nasıl etkilediği bulunmaya çalışılıyor. Bu çocukların yüzde 30'u yoksulluk çeken ve anlaşmazlık seviyeleri yüksek ailelerde doğuyor, boşanmaya tanık oluyor ve yine yüzde otuzunun anne-babalarının psikopataloji geçmişi olduğu biliniyor. İki yaşındayken bu risk faktörlerinin dört ya da daha fazlasına maruz kalan çocukların üçte ikisinin; 10 yaşındayken öğrenme ve davranış bozuklukları, 18 yaşındayken ise mental sağlık problemleri gösterdikleri bulunuyor. Fakat yine bu çocukların üçte biri çocuklukta ya da ergenlikte herhangi bir davranış ya da öğrenme problemi göstermiyor. Bu çocukların ebeveynlerinin yetkin olduğu ve onları ilgiyle büyüttüğü gözlemleniyor. Bu çocuklar okul, iş ve ev hayatında başarılı yetişkinlere dönüşüyorlar ve 40 yaşına geldiklerinde hepsinin iş sahibi olduğu görülüyor.
Peki birçok risk faktörünün içine doğmuş olan, psikolojik olarak zarar görmeye açık bu çocukları dirençli yapan ve başarılı yetişkinler olmalarını sağlayan koruyucu faktörler nelerdi? Araştırma sonucunda psikolojik esneklik ve direnç gösterebilen çocukları, olumsuz olaylarla baş etme konusunda problem yaşayan çocuklardan ayıran koruyucu faktörlerin 3 ana grupta incelenebileceği düşünülüyor:
- Kişinin kendisinden kaynaklanan koruyucu faktörler
- Aileden gelen koruyucu faktörler:
- Toplumdaki koruyucu faktörler:
Psikolojik esneklik tamamıyla doğuştan gelen veya ya hep ya hiç bir edinim değil. Psikiyatrist Lynn Lyons ebeveynlere, bilinmezlikle başa çıkabilen, problem çözebilen, psikolojik olarak dirençli çocuklar yetiştirebilmeleri için bazı tavsiyelerde bulunuyor:
- Helikopter ebeveynlik hakkındaki yazımızda da değindiğimiz üzere çocuğa sonsuz bir konfor ve kesinlik sağlamaya çalıştığımızda, her adımını kontrol ettiğimizde onun problem çözebilme yetisi geliştirmesini engellemiş oluyoruz. İyi niyetle yaptıklarımız, çocuk açısından iyi sonuçlanmayabiliyor. Çocuklara yaşlarına uygun belirli özgürlükler tanımak sınırlarını öğrenmeleri konusunda onlara yardımcı oluyor.
- Diyelim ki çocuğunuz kampa gitmek istiyor fakat geceleri korkacağını düşünüyor. Lyons, bu durumda ona kampa gitmemesini önermenin kötü bir fikir olduğunu vurguluyor. Bunun yerine çocuğa gece korkmamak için neler yapabileceğini düşündürmenin ve bu durumla nasıl baş edebileceğini bulmasını sağlamanın daha etkili bir yöntem olacağını savunuyor. Çocuklara neyin işe yarayıp yaramadığını görmeleri için sürekli fırsat tanımak onların psikolojik esnekliklerini kuvvetlendiriyor.
- Bütün bilinmeyenler için çocuğunuza bir cevap, açıklama sunmaya çalışmayın. Örneğin çocuğunuz okul ortamını sevmeyeceğine dair endişe duyuyorsa ona "Hayır, seveceksin!" gibi bir cevap vermek yerine bazı çocukların bu süreçte zorlandığını söyleyebilir, böyle hissederse neler yapabileceğiniz üzerine birlikte konuşabilirsiniz.
- Duygu yönetimi psikolojik esneklikte en önemli faktörlerden biri. Çocuklara bir oyunu kaybettiklerinde üzülmenin ya da öfkelenmenin doğal olduğunu söylemek ve onlarla üzüldükten ya da öfkelendikten hemen sonraki adımın ne olacağını da konuşmak gerekiyor. Çocuk öfke nöbetleri geçiriyorsa onunla açık açık hangi davranışların uygunsuz olduğunu konuşmak işe yarayabiliyor. Tabii bu noktada çocuğa rol model olabilmek de önem kazanıyor çünkü ani patlamalar yaşayan bir ebeveynin çocuğuna duygularını kontrol edebilmeyi öğretebilmesi gerçekten de zor görünüyor.