Kişilerin birbirlerinin hayatına burnunu sokma davranışını daha önceki yazımızda partnerler üzerinden incelemiştik. Bu yazımızda ise ebeveyn-çocuk ilişkisine odaklanacağız ve ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burnunu sokmalarının aralarındaki ilişkiye olan etkisi üzerinde duracağız.
İlk olarak 2017 yılında, New York Times Dergisi'nde yayınlanan şu röportaja hep birlikte bir göz atalım:
"Çocuğumun günlüğünü okumak bir suç mu? 9 yaşındaki kızım, tüm içten duygularını, korkularını, gelecek ile ilgili umutlarını, okulda ya da arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlarını ve kendiyle ilgili birçok gerçeği günlüğüne yazıyor. Ben bu günlükte yazanları okumanın önemli olduğunu düşünüyorum, böylece onu korkularını yenmesi için cesaretlendirebilir ve kötü alışkanlıklarını en aza indirmek için ona rehber olabilirim. Niyetim çok safça ve temiz olsa da aklıma bazen belki de bu yaptığım yanlış ve onun özel yaşamını ihlal ediyor gibi düşünceler geliyor fakat başkasının günlüğünü okumanın uygun görüldüğü bir yaş aralığı ve uygun olmamaya başladığı bir yaş sınırı var mı?" (Theresa, New York)
Yukarıdaki röportaj, özel hayatın gizliliğinin ihlali durumunun çok belirgin bir örneğini oluşturuyor. Theresa, 9 yaşındaki kızının günlüğünü kendisinden izin almadan karıştırıyor, üzerine de bu davranışını kızının iyiliğini istediği için gerçekleştirdiğini söyleyerek bunu bu şekilde gerekçelendiriyor.
Literatüre bakıldığında, birbirinin hayatına burnunu sokma davranışının, özellikle ebeveyn-çocuk üzerinden işlenmesi henüz çok yeni bir gelişme. Bu konu üzerine eğilen araştırmalardan biri, ebeveynin üstü kapalı bir şekilde çocuğunun eşyalarını karıştırması, günlüğünü okuması gibi davranışlar ile açık bir şekilde çocuğunun hal ve hareketleri hakkında ona sorular yöneltme ve yine açık bir şekilde onu kontrol etme (örneğin gideceği yer hakkında bilgilendirilmek isteme) arasındaki fark üzerine yoğunlaşıyor. Bu üç davranış türünden (sırasıyla gizlice gözetleme, sorular yöneltme ve kontrol etme) ilki, yani çocuğunun davranışlarını gizlice gözetleme, eşyalarını karıştırma gibi davranışlar genellikle en az görüldüğü halde, ebeveyn ile çocuk arasındaki problemlerin ve aile içi işleyişin bozulduğunun çok daha güçlü birer göstergesi.
Yapılan araştırmalar, ebeveynlerin bu tarz gizli gözetleme davranışlarını, özellikle çocuklarının davranışlarında bir farklılık gördüklerinde ve sözlerinde dürüst olmadıklarını sezdiklerinde gösterdiklerini ortaya koyuyor. Böyle bir durumda, ebeveyn çocuğunun gönüllü olarak kendi hakkında anlattıklarından tatmin olmuyor ve ona güvenmiyor. Bunun yanında, çocuklar da ebeveynlerinin bu davranışlarını fark ettiklerinde ya da hissettiklerinde daha kaçınmacı davranıyorlar. Üstelik çocuğun özel hayatının gizliliğinin ihlali, ebeveynleri ile ilişkisini koparmasına dahi yol açabiliyor. Ayrıca, bu üç faktörden sadece gizlice gözetleme davranışını gösteren ebeveynlerde yalan söyleme, çocuklarının problemli davranışları hakkında endişeli olma ve yine kendi yeterlilikleri hakkında endişelere sahip olma gibi durumlar öne çıkıyor. Bunlara karşılık, ebeveynlerin çocuklarını kontrol etmektense çocuklarına sorular yöneltmeleri; çocuğun kendini ebeveynlerine karşı çok daha rahat bir şekilde açmasını, daha az anti-sosyal davranışlar göstermesini ve ailesiyle çok daha pozitif ilişkiler kurmasını sağlıyor.
Ebeveynlerde bu tarz gizlice gözetleme, sorular yöneltme ve kontrol davranışlarının ardında yatan motivasyona baktığımızda ebeveynlerin çocukları hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olma isteğini görüyoruz. Çocuğuna daha çok soru yönelten ve bu şekilde çocuğu hakkında daha fazla bilgi sahibi olan ebeveynlerin aynı zamanda bunu üstü kapalı bir şekilde (örneğin çocuğunun günlüğünü okumaya) yapmaya da bir şekilde daha yatkın olduğu ortaya çıkıyor. Fakat bunu üstü kapalı bir şekilde yapma davranışı her şekilde çocuğun özel hayatının gizliliğini ihlal ediyor ve eğer ebeveyn çocuğu ile ilişkisi konusunda kendisini güvensiz hissediyorsa direkt bir şekilde çocuğuna sorular yöneltmektense, çocuğu hakkında bilgi edinme sürecini üstü kapalı bir şekilde gerçekleştirmeye çok daha meyilli oluyor.
Geçmiş yıllarda yapılan birçok araştırma ise çocuğunun hayatına müdahale etme davranışının esas nedeninin -özellikle de bu davranış anne tarafından gerçekleştiriliyorsa- annenin kaygılı bağlanma stiline sahip olması olabileceğini gösteriyor. Annenin kaygılı bağlanma stiline sahip olması ise çocuğun sosyal ve duygusal anlamda zorluklar çekmesine, örneğin onun da kaygılı bir bağlanma stili geliştirmesine, daha düşük bir öz saygıya ve öz yeterliliğe sahip olmasına ve daha zayıf bilişsel yeteneklere sahip olmasına yol açabiliyor; hatta depresyona girme riskini de artırıyor.
Sonuç olarak ebeveynler çocuklarının hayatlarına özellikle de üstü kapalı bir şekilde karışmaya çalışıp burunlarını soktuklarında ve bu davranışlar çocuk tarafından fark edildiğinde adeta geri tepiyor ve ebeveyn ile çocuk arasındaki mesafe ciddi şekilde açılıyor. Üstelik bu tarz davranışlar, çocuğun ebeveynlerinden daha fazla bilgiyi saklamasıyla sonuçlanıyor. Belki de çok ekstrem bir durum gözlemlemediğiniz sürece çocuğunuzun size anlattıklarına güvenmeli ve sizinle paylaştıkları ile yetinmelisiniz. Aksi halde, aranızdaki güven ilişkisinin bozulmasına yol açmanız çok olası!