Her zaman sadece fiziksel açlığımızı gidermek için yemiyoruz. Birçoğumuz rahatlamak, veya kendimizi ödüllendirmek için de yemeğe yönelebiliyoruz. Duygusal yeme, duygu durumumuzu düzenlemek amacıyla fiziksel ihtiyacımızdan fazla yememiz anlamına geliyor. Stres, kaygı, üzüntü, yalnızlık, boşlukta hissetme gibi olumsuz duygular deneyimlediğimizde bu duygularla baş etmek için yeme eylemine başvurabiliyoruz. Böyle zamanlarda tercihimiz çoğunlukla abur cubur, tatlı veya yağ oranı yüksek yiyeceklerden yana oluyor.
Kendinizi kötü hissettiğinizde bir kutu dondurma bitirdiğiniz, yalnız hissettiğinizde kocaman bir pizzayı bitirdiğiniz ya da stresli bir günün ardından üç kişilik bir yemeği tek başınıza yediğiniz oldu mu? Endişelenmeyin, böyle anları hepimiz kimi zaman yaşıyoruz. Fakat bu konudaki farkındalığımızı artırmadığımızda duygusal yeme davranışımız sıklaşarak sağlığımızı etkileyebiliyor. Bir de üstüne dilediğimiz kiloya ulaşamadığımız için hissettiğimiz duygusal yorgunluk eklenebiliyor.
Yiyecekleri ara sıra keyif almak, kendimizi ödüllendirmek ya da kutlama yapmak için kullanmak kötü bir şey değil. Hangimiz kendimizi yemekle şımartarak ödüllendirmeyi sevmeyiz ki? Fakat yemek yemek birincil duygusal başa çıkma mekanizmamız olduğunda hem gerçek duygu veya sorunlarımızdan kaçındığımız hem de kiloya bağlı sağlık sorunlarıyla mücadele ettiğimiz bir döngüde sıkışıp kalabiliyoruz.
Başladığımız diyetleri sürdüremememizin nedeni de çoğunlukla bu duygusal beslenme oluyor. Peki duygusal yeme ile fiziksel ihtiyaçtan ötürü yeme davranışlarımızı nasıl ayırt edebiliriz? İşte duygusal yeme konusunda farkındalık kazanmanızı sağlayacak birkaç soru:
- Stresli hissettiğinizde daha fazla yiyor musunuz?
- Aç hissetmediğinizde de yemek yiyor musunuz?
- Kendinizi kötü hissettiğinizde olumsuz hislerden kurtulmak için yemek yiyor musunuz?
- Kendinizi ödüllendirme biçiminiz sıklıkla yemek yemek şeklinde mi oluyor?
