Ayrılık çoğu ilişkinin doğal bir parçası. Başka bir şehre taşındığımızda arkadaşlarımızdan ayrılıyoruz, üniversiteye başladığımızda ailemizle yaşadığımız evden ayrılıyoruz ya da türlü sebeplerle romantik ilişki yaşadığımız partnerimizden ayrılıyoruz. Romantik ilişkideki ayrılık sürecini bazı insanlar daha rahat atlatırken bazıları için bu deneyim daha acı verici olabiliyor ve iyileşmek zaman alabiliyor.
Çoğu insan, ayrılık gerçekleştikten hemen sonra ilişkiyi ayrılığa götüren sebepleri sorgulamaya başlıyor ve bu yolla bazı anlamlar çıkarıyor. Bu anlam bazen olumlu oluyor ve kişinin yaşadığı acı verici deneyimin hafiflemesine yardımcı oluyor. Fakat bazen çıkarılan anlam o denli olumsuz ve yaralayıcı oluyor ki ayrılığın verdiği acıyı hafifletmek şöyle dursun, daha da körüklüyor.
Ayrılık sonrası iyileşmenin insanlarda neden farklılık gösterdiği sorusuyla yola çıkan bilim insanları bu konuda bir araştırma yapıyor ve insanlara romantik anlamda bir reddedilme yaşadıklarında ne hissettiklerini soruyor. Yapılan araştırmada, bazı insanlar reddedilmiş olmalarını kendi kişiliklerine bağlıyor ve dayanılmaz, itici ve sevilmeye değmeyen biri olduklarını düşünüyorlar. Yani, reddedilme tecrübelerinin sebebini tamamen kendilerinde arıyorlar. Bu durum, kişinin kendisini bu tecrübeyle tanımlamasına kadar gidebiliyor. Kişi, kendisinin birtakım olumsuz özelliklerinin sadece bu ilişkiyi değil, diğer ilişkilerini de bozacağından şüphelenir hale geliyor. Bu da ayrılığın acısını daha şiddetli hale getiriyor.
Aynı zamanda, bir reddedilme yaşadıklarında gerçekte kim olduğunu sorgulayan kişiler, onları reddeden kişiyi aradan uzun zaman geçtikten sonra bile düşündüklerinde hala üzgün olduklarını belirtiyorlar. Yine aynı çalışmada bulunan başka bir bulgu ise reddedilen insanların bir kısmının romantik ilişkilere bakış açısının değiştiği yönünde. Hatta katılımcılardan biri, "Reddedilmek benim için pandoranın kutusunun açılması gibiydi, bu sayede sevgi ve güven gibi olguların sadece birer hayal olduğunu ve gerçekte var olmadığını anladım." cümlesini kuruyor.
Aynı çalışmada, bazı insanların ayrılıkları ya da reddedilmeleri daha kolay atlatmalarının ardında yatan sebebin ise reddedilmeyle kendi benlikleri arasında daha az ilişki kurmaları olduğu ortaya çıkıyor. Bu kişiler, reddedilmelerini kendi gelişimleri için bir fırsat olarak görebiliyorlar ve yaşadıkları durumdan diğer kişilere kıyasla daha olumlu bir anlam çıkarıyorlar.
Peki ayrılığa ya da reddedilmeye neden bu denli farklı tepkiler veriyoruz? Bu sorunun cevabı aslında "Hayatta belirli şeyler sabit midir yoksa zamanla bir gelişme gösterilebilir mi?" sorusuna verdiğimiz cevapta yatıyor. Örneğin, kişi kendinin tembel olduğunu düşünüyor ve bunu tamamen kendisinin bir parçası olarak görüp bunun değişemeyeceğine inanıyorsa karşısına çıkan engeller karşısında daha çok zorlanıyor. Çünkü o kişiye göre, tembellik doğuştan gelen ve onu o yapan bir özellik; bu sebeple üzerinde uğraşsa dahi onu değiştiremeyeceğine inanıyor. Tam aksine, kişi üzerinde uğraşırsa tembelliğinin zamanla değişebileceğine inanıyorsa bu durumda zorluklarla baş etmesi daha kolay oluyor çünkü gelişebileceğine ve düzelebileceğine inanıyor. Aynı durum, ilişkilerde de kişiliğin değişip değişemeyeceği sorusu üzerinden vuku buluyor. Örneğin, kişi kendi kişiliğini değiştirilemez görüyorsa ayrılık ya da reddedilme durumunda "Ben böyle biriyim ve değişemeyeceğim." gibi bir düşünce geliştirip kendini neden böyle biri olduğunu sorgularken buluyor. Öte yandan, kişiliğinin değişebilir olduğuna inanan biri, neden böyleyim sorusunu kendine sormak ve bunun üzerinden acı çekmek yerine, yaşadığı olumsuz durumu kendini geliştirme yolunda bir adım olarak görüyor.
Genele bakıldığında aslında bir ayrılığı ya da reddetmeyi kolay atlatıp atlatamamak kendimize anlattığımız hikayeye bağlı ve eğer kendimize anlattığımız bu hikayeyi sorgulayabilirsek çok daha sağlıklı bir iyileşme süreci bizi bekliyor olabilir.