Günlük hayatımızın içerisinde gerçekleştirmemiz gereken ya da gerçekleştirmeyi dilediğimiz eylemler bizde çeşitli duygular çağrıştırıyor. Bu eylemleri ertelediğimizde aslında bizde uyandırdığı duyguları deneyimlemeyi erteliyoruz. Bu duyguların bazıları eylemin doğasından, bazıları kendimize dair bakış açımızdan doğuyor. Örneğin, evimizi temizlememiz gerekiyorsa bu iş yorucu olduğundan bizde olumsuz duygular uyandırabiliyor ve temizliği erteleyebiliyoruz.
Diğer durumda ise devreye kendimize dair inanışlarımız ve duygularımız giriyor. Örneğin, severek okuduğumuz bir dergiyle yazımızı paylaşmak istiyoruz. Bunu yapmayı çok istesek de kendimizi aylar geçmiş ve o maili göndermemiş halde bulabiliyoruz. Çünkü belki de göndersek bile kimsenin o maili açmayacağını, açsalar da yazımızı beğenmeyeceklerini, beğenip yayınlasalar bile okuyucular tarafından eleştirileceğini düşünüyoruz. Kendimizi yetersiz hissettiğimiz, kaygı duyduğumuz veya bilgi ve becerilerimize güven duymadığımız için erteleme davranışı sergileyebiliyoruz.
Erteleme davranışı “son tarih”i olan işlerde genellikle daha az zararlı oluyor. Çünkü çoğunlukla son ana kadar bekleyip - bazı bedeller ödeyerek de olsa - o işi zamanında tamamlıyoruz. Fakat sahilde piknik yapmanın, uzun zamandır istediğimiz resim kursuna yazılmanın, sağlığımıza dikkat etmeye başlamanın ya da sevdiklerimize vakit ayırmanın bir son tarihi yok. Bu nedenle diğer durumda var olan başkalarına karşı sorumluluk ve yaptırım gibi itici güçler devreye girmiyor ve ertelemek birkaç gün veya hafta olmaktan çıkıp tüm yaşamımıza yayılıyor. Bu da kendimizi gerçekleştirme potansiyelimizin önüne bir duvar örüyor.
Ama maalesef hayatı son ana bırakmak, fazla büyük bir risk olabilir. Kendimize, önceliklerimize ya da beklentilerimize yeniden ve daha şefkatli bir şekilde bakmak bu konuda bize yardımcı olabilir. Başarısızlığa ve dışarıdan gelecek yorumlara karşı inanç ve düşüncelerimizi yeniden değerlendirmek yolumuzu aydınlatabilir. Çünkü hepimiz geriye dönüp baktığımızda ertelenmiş bir yaşam yerine başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarını da içeren dolu dolu yaşanmış bir hayatı hak ediyoruz.
